Edirne'de savaş mağduru çoçuklar ve kadınlar için açılan bazı sosyal yardım kurumları

EdirneDr. Rıfat OsmanKırklareli
Güncelleme:
Edirne'de savaş mağduru çoçuklar ve kadınlar için açılan bazı sosyal yardım kurumları

Ruslar, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Plevne'ye girerek, Balkanlara doğru ilerlemeye başlamışlar önce Filibe'yi almışlar, H.17 Zilhicce 1294 / M. 23 Aralık 1877'de hiç savaşmadan Edirne'ye girmişler ve buradan da Çatalca' ya kadar ilerlemişlerdir.

Ruslar, Edirne'de 445 gün kalmışlardır2. Bu süre içerisinde Edirne'de Tifüs / Lekeli Humma salgınları yaşanmış. Önce Rus askerleri arasında yayılan tifüs çok geçmeden, Edirne halkı arasında da yayılarak çocuk ölümlerine neden olmuştur.

Tosyavizade Dr. Rıfat Osman Bey "Edirne Rehnüması" adlı eserinde; "Halk arasında tifüsten önemli ölçüde ölümlerin olduğunu, ölü sayısının, on binden fazla olduğunu" yazmaktadır3.

Salgın Hastalıklar ve Göçmenler…

Ruslarınönünden kaçarak Edirne'ye gelen göçmenleriburada bekleyen bir diğer tehlike de salgın hastalıklardır. Ne yazık ki tifo, tifüs ve çiçek hastalığı sığınmacıların olduğu her yerde görülmekte idi.

Örneğin; Ruslardan kaçıp, Edirne ve İstanbul'a gitmek isteyen Filibe'de bulunan Türk göçmenleri arasında, Tifüs ve Çiçek salgını görülmüş. Edirne'ye varabilen 45.000 kişiden 16.000'i tifüse yakalanmış neredeyse her gün 100 ile 120 arasında ölüm meydana gelmiştir.

Savaştan en çok kadın ve çocuklar etkilenmiş. Soğuk hava, salgın hastalık, yolculuğa uygun olmayan kıyafetler, açlık gibi durumlar sebebi ile göç yolunda pek çok çocuk hayatını kaybetmiştir. Hastaneler, mermi, mızrak, kılıç yaralı kadın ve çocuklarla dolmuştur4.

Kadınların ve çocukların perişan durumları, 1878 Osmanlı-Rus Savaşında Kızılhaç'ın Edirne'de kurduğu seyyar hastanenin müdürü olarak Edirne'ye gelen Madam Camara'nın ilgisini çekmiş. Madam Camara5 , anne ve babasını savaşta kaybetmiş çocukların durumu iyi olan ailelere evlatlık verilmesini sağladığı gibi kendisi de bu çocuklardan birini evlat edinmiştir 6,7.

Resim 1-Madam Camara Resimde Madam Camara'nın kucağındaki çocuğun annesi ve babası Balkanlarda Ruslar tarafından öldürülmüş. Göçmen kafileleriyle beraber gelmiş olan bu kızı, Edirne eşrafından biri evlat edinmiştir.)
Resim 1-Madam Camara Resimde Madam Camara'nın kucağındaki çocuğun annesi ve babası Balkanlarda Ruslar tarafından öldürülmüş. Göçmen kafileleriyle beraber gelmiş olan bu kızı, Edirne eşrafından biri evlat edinmiştir.)

R.1318/M.1902 Doğumlu (Lazların Kadir) lakabı ile tanınan Kadir Bey'in Edirne'yi anlattığı anılarında; "Annesinin Rus savaşında Edirne'ye sığınan bir ailenin kızı olduğunu, anne ve babalarının Ruslar tarafından öldürüldüğünü, annesinin kız kardeşi ile birlikte yetim kaldıklarını, altı ve sekiz yaş arasında kimsesiz kalan yetimlerin, hükümet eliyle zengin ailelere evlatlık verildiğini, annesi ve teyzesinin de böyle bir aileye evlatlık verilmiş olduğunu, bu aile tarafından büyütülerek, evlendirildiğini" yazmaktadır8.

Savaş sonrasında, Edirne ve İstanbul'a akın eden binlerce göçmenin arasında bulunan kimsesiz dul kadınlar ile çocukların bakımı önemli bir sorun olarak ortaya çıkmış. Özellikle de bunların barınma ve beslenmeleri önemli bir sorun oluşturmaya başlamıştır.

Islahhane / Melce-i Eytam:

Savaşın sonunda, gerek Edirne halkından ve diğer yerlerden gelen ailesini kaybeden göçmen çocuklar sokaklarda kimsesiz kalmışlar. Bu çocukların eğitimleri ve korunmaların için 12 Ocak 1879 tarihinde önceleri Şeceriye ve sonraları Horozlu Medresesi adıyla bilinen Hoca Üveys Medresesi'nde daha sonra Hamidiye Sanayi Mektebi adını alacak olan Islahhane, Melce-i Eytam adıyla açılmıştır.

Dr. Rıfat Osman Bey9 , "Edirne Rehnüması" adlı eserinde Melce-i Eytam'ın açılmasına neden olan durumu şöyle yazmaktadır:

Osmanlı- Rus Savaşının sonunda ve Rusların Edirne'den çekilmesiyle Edirne sokaklarında kimsesiz kalan küçük çocukların debelendikleri ve bunların çokluğuyla beraber, hallerindeki üzüntü verici perişanlık halkın merhametini çekmekte iken,İngiliz Konsolosu'nun, bir iki İngiliz gezgini ile Eski Cami ziyaretinde, bu çocuklardan kalabalık bir gurubun etraflarını alarak, para ve ekmek istemeleri ve bu sırada konsoloslarla beraber yanındaki turistlerin rahatsız edilmiş bulunmaları üzerine, belde ileri gelenlerinden birkaç kişi, Vali Müşir Rauf Paşa'ya başvurarak devlet ve devletin şerefeliyle uyuşmayan bu ağır görünüşe bir son verilmesini istemelerine neden olmuştur10.

Rauf Paşa R.1295/M.1879 senesi başında, bu çocuklardan yetim, anası ve babası olmayan 180 Erkek ve 125 kız çocuğu ayrılarak, erkek çocukları, Horozlu Yokuşunda Hoca Üveys Medresesi'ne yerleştirilerek buraya Islahhâne adı verilmiş. Kız çocukları da Melce-i Eytam adıyla kiralanan yerlere yerleştirilmiştir11. Bunların yiyecek ve diğer giderleri için Hindistan Müslümanlarının yardımından olup12 , R.1296/M.1880-81 senesi göçmenlerinin iskanlarına ayrılan otuz beş bin altı yüz liranın yarısı olan on yedi bin lira ödenek ayrılıp13,14 , Edirne Vilayeti İdare Meclisi Başkâtibi Cemal Bey'in babası Hacı Salim Efendi15 Müdür olarak atanmıştır16.

Restore

Resim 2-Melce-i Eytam -Islahane öğrencileri
Resim 2-Melce-i Eytam -Islahane öğrencileri

Edirne Valisi Münşir Rauf Paşa'nın başkanlığında oluşturulan komisyon aracılığı ile bu çocuklardan erkek olanlara siyah cepken, kırmızı fes, kuşak ve aynı renkte papuçlar (ayakkabılar) giydirilmiş. Kız çocuklarına da uygun elbiseler yaptırılmış. Çocuklara burada eğitim ve öğretim verilmeye başlanmıştır.

Bu şekil, eski sadrazamlardan, teşkilatçı, kurucu Kadri Paşa'nın valiliğine kadar sürmüştür.

Kadri Paşa, bu kurumdan başlayarak eğitim ve öğretimdeki başarıyı inceleyerek düzeltilmesi gerektiğini görmüş, buranın memleketin sanayi ve tarım alanına yarayacak bir sanayi okulu haline gelmesi için bir yönetmelik yayınlamış, daha önce Islahhane adı verilen bu kurum, "Hamidiye Sanayi Mektebi" adını almıştır.

Resim 3-Hamidiye Sanayi Mektebi ve öğrencileri
Resim 3-Hamidiye Sanayi Mektebi ve öğrencileri

Kadri Paşa, okulun ilk kuruluşundaki paranın yarısı olan 17 bin beş yüz liradan tasarruf sonucu kalan on bin lirayı banka şubesine yatırılıp, yıllık faizinden yararlanmıştır. Ayrıca vilayet belediye dairelerine aylık tutarı yüz lirayı bulacak bir yardım teklif etmiş, Vilayet Matbaası'nın geliri ve Edirne Sarayı arazisinin Saray Ovası'nda ve Çukur Çayır civarında Hoca Doğan adıyla bilinen meranın geliri ve merkez ve bağlı belediyelerinden her ay 100 Lira alınması okulun sürekli giderlerine karşılık olmak üzere kabul ve R. 1 Mart 1298/M.13 Mart 1882'tarihli padişah emri alınmıştır. Yönetimi sağlamak içinde bir müdür ile genel işlerle görevli bir başkan ve dört üyeden oluşan bir komisyon kurulmuş. Okul, sanayi ve ziraat olarak iki bölüme ayrılmıştır17.

Okulun R.1300/M.1884 yılı kadrosu bir müdür yönetiminde bir muhasebe memuru bir sekreter ve bir debboy görevlisinden oluşmakta ve okulun, Hüsnü Bey başkanlığında kurulan bu dört kişilik yönetim komisyonu bulunmaktadır. Bu komisyonda Hacı Salim Efendi de üye olarak yer almıştır.

1893'de okulun 150 öğrencisi vardır ve müdürü Ressam Hasan Rıza Bey'dir18.

Komisyon üyeleri şu kişilerden oluşmaktadır:

  • Başkan : Yaşar Efendi "Ûla Rütbesinden, Vilayet Mektupçusu"
  • Üye: Hacı Hafız Süleyman Efendi; "Edirne ileri gelenlerinden Müfti"
  • Üye: Şevket Arif Bey, "Ûla Rütbeli. Eskiden Vilayet Matbaası Müdürü, Belediye Üyesi"
  • Üye: Dilaver Bey, Mütemayiz Belediye Başkanı
  • Üye: Hamdi Bey, Mütemayiz Rütbeli
  • Üye :Halis Efendi, Sâniye Rütbeli
  • Üye : Tahir Efendi, Sâniye Rütbeli19

1896'da Edirne Vilayet Matbası'ndan okula ayrılan para 200000 kuruştur20. 1908'de okulda bir hekimin görevlendirilmiştir21.

Okul, Balkan Savaşı'nda Bulgarların Edirne'yi işgal etmeleri üzerine kapatılmış. Yunan işgali sırasında Rum'ların yetim çocukları toplatılarak buraya konulmuş ve okulun bütün varlığı da elinden alınmıştır.

1927 yılında Edirne Valisi Emin Bey'in isteğiyle İl Genel Meclisi'nin kimsesiz çocuklar ile ilgili aldıkları kararla kuruluşundaki amacına dönülmüştür.

Balkan Savaşı'ndan sonra Edirne'de, Dâr-ül Eytam-ı Şüheda ve Asım Bey Dâr-ül Eytamı adlarıyla iki dâr-ül eytam daha kurulmuştur.

Dâr-ül Eytam-ı Şüheda:

Balkan Savaşı'nda Bulgaristan'daki Türk köylerinde öldürülen Türklerin yaralı çocukları (8 – 11 yaşlarında) Edirne Merkez Askeri Hastanesi'ne sığınırlar. Süvari Kıtasının Kurmay Başkanı Enver Bey, Kırklareli üzerinden Edirne'ye geldiğinde yaralı çocukları görür ve yanında sakladığı Trablusgarp Savaşı'ndaki yardım parası olan 70.000 altını devlete vererek, kimsesiz ve öksüz çocuklara bir dâr-ül eytam kurulmasını ister.

Bunun üzerine "Dâr-ül Eytam-ı Şüheda"(Şehit Çocuklarının Sığındığı Yer) adıyla belediye karşısındaki Gazi Okulu'nda kurulur. Daha sonra Kaleiçi'ne "Merkez Rüştiye Okulu"na, günümüzdeki İstiklal İlköğretim Okulu'na taşınarak "İttihat ve Terakki Dâr-ül Eytamı" adını almış ve Hilal-i Ahmer de (Kızılay) çocukların ihtiyaçlarının karşılanması için bin lira yardımda bulunmuştur.

Birinci Dünya Savaşı'nın çıkışı ve devamı memlekette bir hayli çocuğun korunmasını gerektirdiğinden İttihat ve Terakki Müfettişi Gâni Bey bu kurumla ilgilenmiş ve okulun adı tekrar "Dâr-ül Eytam-ı Şüheda" olmuştur. Okul, R.1332/M.1916' deKaraağaç'taki Sen Basil Kolleji'ne yerleştirilmiştir.

Restore

Resim 4- Karaağaç Dâr-ül eytamı öğrencileri ve ilk sancağı (R.1331/M.1915-16 senesi Karaağaç Sen Basil Kolejinde)
Resim 4- Karaağaç Dâr-ül eytamı öğrencileri ve ilk sancağı (R.1331/M.1915-16 senesi Karaağaç Sen Basil Kolejinde)

Osmanlı-Bulgar hududunun düzeltilmesinde, eski Tophane yokuşunda Hilâl-i Ahmer Hastanesi olarak kullanılan Arif Paşa Konağı'na taşınmış. Bu konakta bir yangının çıkmasından sonra Hıdırağa Mahallesi'nde Balkan savaşlarından önce yaptırılan okula taşınmıştır.

Resim 5- Edirne'de ilk Dâr-ül eytamı öğrencilerinin talime gidişleri (Karaağaç R.1331/M.1915-16) "Dr.Rıfat Osman Bey
Resim 5- Edirne'de ilk Dâr-ül eytamı öğrencilerinin talime gidişleri (Karaağaç R.1331/M.1915-16) "Dr.Rıfat Osman Bey

Dâr-ül Eytam Çarşısı…

Dâr-ül Eytam'a gelir getirmesi için, dönemin Edirne Belediye Başkanı Dilaver Bey'in çalışmalarıyla, ( Dilaver Bey; kendi üç çiftliğinin gelirlerini, maaşını ve belediye gelirlerinden de katarak22) bugün Atatürk'ün heykelinin bulunduğu meydanda23 halk arasında Yetimler çarşısı olarak bilinen Dâr-ül Eytam Çarşısı'nı yaptırmıştır.

Resim 6- Dâr-ül Eytam "Yetimler" Çarşısı (2006)
Resim 6- Dâr-ül Eytam "Yetimler" Çarşısı (2006)

Dâr-ül Eytamlar Müdüriyeti'ne ait 08.05.1915 tarihli bir belgede, taşrada bulunan dâr-ül eytamların kuruluş aşamaları, yapılan masraflar ve geleceğe yönelik yapılması planlananlar hakkında bilgi verilirken Edirne Dâr-ül-Eytamı ile ilgili olarak; "çocukların sayısının 93 olduğunu, tamamen şehit çocuklarından oluştuğu" yazılıdır.

Aynı belgede, "bu dâr-ül-eytamda, dâr-ül-muallimine (öğretmen okuluna) talebe hazırlandığı için sanat eğitimi yoktur. Bütçeye 336.000 kuruş ayrılmıştır. Öğretmenlerin maaşları da Tedrisat-ı İbtidaiye tahsisatından verilecektir" şeklinde bir açıklamada yapılmıştır24.1916 yılında Dâr-ül Eytam-ı Şüheda Müdürü Miralay İbrahim Bey'dir25

Restore

Resim 7- Dâr-ül eytam öğretmenleri (Oturanlardan soldaki Hafız Râkım Ertür)
Resim 7- Dâr-ül eytam öğretmenleri (Oturanlardan soldaki Hafız Râkım Ertür)

Emekli Edirne İl Kültür Müdür Yardımcısı Özlem Ağırgan, babası Ahmet Gülsel'in de Edirne dâr-ül eytamından yetiştiğini ve "anne ve babasını savaşta kaybettiğini, ağabeysi ile yalnız kaldıklarını,(ağabeysi) Şaban amcası askere giderken babası "Ahmet Gülsel" i dâr-ül eytama yani yetimhaneye bıraktığını, yetimhanenin Dâr-ül Eytam Çarşısı'nın üst katında olduğunu, babasının burada ilk ve orta eğitimini aldıktan sonra Gazi Öğretmene giderek matematik öğretmeni olduğunu" söylemektedir26. Bu da bizeburada öğretmen okullarına öğrenci hazırlandığını göstermektedir.

Asım Bey Dâr-ül Eytamı:

Balkan Savaşı'ndan sonra, topçu subaylığından istifa ederek, Mustafa Paşa Kaymakamlığı'nda bulunan Asım Bey; Birinci Dünya Savaşı başladığında askeri görevine yeniden dönmüş ve Kafkas Cephesine giderken, bin liradan fazla kişisel varlığını, yerel hükümete teslim edip, savaş alanında yaşamını yitirmesi halinde bir Dâr-ül Eytam-ı Şüheda yaptırılmasını rica etmiştir.

Cephede şehit olan Asım Bey'in bu isteği yerine getirilerek, Kaleiçi'nde Ermeni Kilisesi civarında O'nun adını taşıyan "Asım Bey Dâr-ül Eytamı" kurulmuştur27.

Dâr-ül eytamların başta ekonomik ve pek çok nedenden dolayı İstanbul'a nakledildiği sırada Edirne ve Bursa hariç taşradaki dâr-ül eytamlar İstanbul'a nakledilmiş. Bu iki dâr-ül eytam ise mahallince idare edilmek şartıyla yerlerinde kalabilmişlerdi.

Bu sırada, Edirne'de bulunan Asım Bey Dâr-ül Eytamı ile Dâr-ül Eytam-ı Şüheda birleştirilerek sanayi kışlasında "Dâr-ül Eytam Edirne şubesi" adıyla bir kurum oluşturulmuştur.28 Edirne Kız, İttihat ve Terakki Dâr-ül-Eytamı da İstanbul'a nakledilmiştir29.

Edirne'nin kurtuluşundan (25 Kasım 1922) sonra burada kalan 11 kız, 12 erkek çocukta trenle İstanbul Dâr-ül Eytam'ına gönderilmiş30. Böylece Edirne Dâr-ül Eytamı da kapanmıştır.

DULHANE:

İlk defa İstanbul'dadul ve yetimlerin korunması için devlet tarafından yeni kurumlar oluşturulması ihtiyacı doğması üzerine, hükümet, sorunu çözmek üzere kışla olarak kullanılan Gülhane'deki Kırmızı Kışla'yı geçici süreliğine göçmenlere tahsis ederek "Dulhane" adıyla bir kurum açmıştır.

Muhacirîn Hastanesi, Eytamhâne, Dulhane ve Eytâm-ı Muhacirîn Mektebi hizmet birimlerinden oluşan kurum, yalnızca yaşlı ve dullara hizmet etmekle kalmamış, aynı zamanda hastalara ve çocuklara da barınma, korunma ve sağlık hizmetleri sunmuştur. Buraya gelen dul kadınlar ve yetim çocuklar Muhacirîn Dul ve Eytamhanesi'ne yerleştiriliyor,hastalar ise yine buradaki Muhacirîn Hastanesi'nde tedavi altına alınıyorlardı.

Göçmenler; komisyon denetiminde medreselere, tekkelere, mekteplere, camilere, hanlara, hatta boş saraylara ve konaklara, bunlar da ihtiyaca yeterli gelmeyince evlere yerleştirilmeye başlanmış, Fatih'te birçok boş ve uygun kamu binası dulhane ve eytamhane (yetimhane) olarak tahsis edilmiştir.Ayrıca, bu süreçte Anadolu'nun bazı önemli şehirlerinde de İstanbul'daki örneğe uygun dulhaneler açılmıştır.

Dulhaneye kabulde en temel şart başvuranın göçmen olması, bunun yanında kocası, bakacak erkek çocuğu ve meskeninin (evinin) bulunmamasıydı. 1886 yılına kadar açık kalan bu kurum, 1886'da kapatılarak burada kalan kadınlar Dârülaceze'ye devredilmiştir31.

EDİRNE DULHANESİ

Dârülaceze açılıp, 1886'da İstanbul Dulhanesi'nin kapanmasından sonra, taşrada gerek devlet, gerekse belediyeler tarafından açılmaya başlanan dulhanelerden birisi de, Edirne Belediyesi tarafından açılmış olan "Edirne Dulhanesi" dir.

Buna karşılık devletin de, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Edirne'nin ilçeleri olan Filibe ve Kırklareli'nde "Dulhane" açmış olduğunu; Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan; "H-9 -06-1308/M.20 Ocak 1891 tarihli belgede "Filibe'de dulhane ve medreselerde iskân edilen muhacirlere verilmek üzere padişah tarafından ihsan edilen meblağın ödenmesi için ilgililerce gerekenin yapılması.

H-8 -08 1308 /M.19 Mart 1891 tarihli belgeden, Filibe'de32 dulhane ve medreselerde ikame edilmiş olan Müslüman muhacirlere para tevzii edilmesini (verilmesini),

H-13-03-1332/ 9 Şubat 1914 tarihli belgeden ise, "İngiliz muhabirelerinden Misi Çarlton tarafından gönderilen yardımın, şehit ailelerine yardım amacıyla Kırkkilise'de33 tesis olunan dulhaneye irad (gelir) kaydedildiğini" gösteren belgelerden öğrenmekteyiz.

Resim 8- Dilaver Bey
Resim 8- Dilaver Bey

Kayıtlara göre Edirne'de ilk dulhane, Dilaver Bey'in Edirne Belediye Başkanlığı döneminde (1907-1910) kimsesiz kadınlar için Kıyık semtinde açılmıştır. Açılış tarihi belli değildir.

Kadınların, ekonomik hayata katılmalarını ve geçimlerini temin etmeleri amacıyla, dulhanenin içersine buhar makinesi ile çalışan on adet dokuma tezgâhı kurulmuş. Kadınların, burada örmüş oldukları çorap, atkı, fanila, kuşak vs… örgülerin satışından elde edilen kâr da yine dul kadınlara verilirdi.

Çamaşırcılar Sokağı:

Balkan Savaşı'nda Edirne'de bulunan diğer binalar gibi dulhane de zarar görmüş. Savaşta eşlerini, yakınlarını kaybetmiş, parasız, zor durumda kalan kadınlar, Üç Şerefeli Camii arkasında bulunan ve bugün de Çamaşırcılar Sokağı adı ile bilinen sokakta toplanarak, bekârların ve askerlerin çamaşırlarınıyıkayarak geçimlerini temin etmişlerdir.

Bundan dolayıdır ki bu sokağa Çamaşırcılar Sokağı ismi verilmiş34. Sokakta bulunan iki çeşmeden birisi "Çamaşırcılar Çeşmesi" adıyla anılmaktadır. Saatli Medrese duvarına bitişik, kesme taştan, tek cepheli olarak yapılmış olan bu çeşmenin haznesi duvar içindedir. Üç adet musluk yeri vardır, muslukları sökülmüştür35,36.

Resim 9- Çamaşırcılar Sokağı (2019)
Resim 9- Çamaşırcılar Sokağı (2019)

Resim 10- Çamaşırcılar Çeşmesi (2002)
Resim 10- Çamaşırcılar Çeşmesi (2002)

Dârü's-sınaa (Sığınma Evi)

Balkan Savaşı bitip, Edirne Bulgarlardan geri alındıktan sonra, Hilal-i Ahmer, Edirne'deki binasını tamirini ve boyasını yaparak burayı dul kadın ve kızların (temin-i maişet) geçimlerini temin etmeleri amacıyla bir darü's-sınaa haline getirmiş. Edirne Belediye Başkanı Dağdeviren Ahmet Bey (1913-1918) de buranın gelişmesi ve iyi çalışması için gerekli desteği vermiştir.

Balkan Savaşı'ndan sonra, Edirne'de bulunan azınlıklar da kendi dulhane ve yetimhanelerini kurmuşlardır.

Bu durum, Edirne'nin Yunan işgaline kadar sürmüş, işgal sırasında dulhane de, çalışamaz duruma gelmiştir.

Dulhanenin Yeri ve Binası:

Edirne esnafından Muzaffer Şendil'in37 Edirne anılarını yazmış olduğu defterinden;

"Edirne Dulhanesinin, Tophane Bayırında (Kıyık semtinde) Göğüs Hastalıkları Hastanesinin38 bulunduğu yerde, ortası bahçe kenarları odalarla çevrili, bölüm bölüm ayrılmış bir çalışma yerinin var olduğunu, burada dul kadınların kaldığını ve bundan dolayı da buraya dulhane dendiğini ve kadınların burada yatıp kalktıklarını ve buranın disiplinli bir yer olduğunu" öğrenmekteyiz.

2009 tarih ve 113 sayılı Yöre dergisinde yayınlanan Erdoğan Gökçe'nin babası "Ahmet İhsan Gökçe"yi anlattığı yazısında Edirne Dulhanesi'nden de bahsetmekte dulhane binası ile ilgili olarak şunları yazmaktadır.

"II. Dünya Savaşında çok kötü günler yaşadık. O yıllarda kış çok şiddetli geçti. Yunanistan ve Bulgaristan'dan Türkiye'ye iltica eden Çingenelere kucak açıldı. Onlara yatacakları bina tahsis edildi. I.Dünya Savaşında eşleri, babaları şehit olan hanımların hayatlarını çalışarak kazanabilmeleri için yaptırılan şimdiki39 (2009) Verem Hastanesi40 nden sonra sola, aşağıya yeniçerilerin kışlalarının bulunduğu alana, talim yaptıkları meydana giden yolun sonunda (Meydan Mahallesi'nde) olan dulhane binasına yerleştirildiler. Onlar bu binayı yaktılar, sokakta kaldılar41 " demektedir. Bu da bize Dulhane binasının Balkan Savaşından sonra tamir edilerek, yeniden hizmet vermeye başladığını göstermektedir.

20.5.1931 tarihinde Edirne Türk Ocağı kapatılmasından sonra, dulhaneden geriye kalanlar "ütü makinesi, temizleyici kabartma malzemesi, üç adet dokuma tezgahı, iki adet iplik makinesi, iki adet masura makinesi, dolap, çözgü makinesi" boş olan Türk Ocağı Binası'na nakledilmiş. Zamanla bu makinelerin onarımdan geçirilerek hizmete girmesi hedeflenmiş ise de hurda haline gelmiş olan makineler daha sonra Edirne Belediye Başkanlığı deposuna alınarak 11.9.1934 tarihinde ihale ile satışa çıkartılmıştır42,43.

Sonuç olarak; yaptığımız araştırmalarda Edirne Dulhanesi hakkında çok fazla bilgiye ulaşamadık. Burada kalan kadın ve çocukların sayılarını bilemiyoruz. Yalnız şurası gerçektir ki, kadınlar, zor şartlarda da olsa, yılmadan çalışarak tüm zorlukların üstesinden geldikleri gibi, ekonomik hayatta da kendi varlıklarını ortaya koymuşlardır.

Kaynaklar ve ek bilgi

  1. T.Ü. Tıp Fak. Tıp Tarihi ve Etik ABD/Edirne-2019
  2. Peremeci ON. Edirne Tarihi, İstanbul,1939, s:31-32
  3. Tosyavizade RO, Rehnüma, Edirne-1920
  4. Dinçyürek SS; A "Compassıonate" Episode In Anglo-Ottoman Hıstory: British Relief To '93 Refugees (1877-78) , A Master's Thesis, Department Of History Bilkent University Ankara, June 2010"a-compassionate-episode-in-anglo-ottoman-history-dincyurek.pdf Erişim: 22 Mayıs 2019
  5. Madam Camara: İstanbul Tersanesinde çalışan bir İngiliz mühendisin "Mösyö Taylorun" kızıdır. Bilgili ve iyi bir eğitim almıştır. Türk dostu olan Madam Camarakendini Osmanlı -Rus savaşında yaralıların acılarını dindirmeye vakfetmiştir.
  6. Bardakçı M. Hurriyet Arsiv "Paramız nasıl pul oldu"
  7. Tarih Dünyası, s;637
  8. Kadir Bey(Lazlar Lakaplı) ,D: R.1318/M.1902 Yetimler Çarşısında kahveleri bulunmakta idi. "Kadir Bey tarafından Dr.Saadet Yardım'a 25 Sayfalık Anı defteri.(2018)"
  9. Dr.Rıfat Osman Edirne'ye 1908 yılında Merkez Askeri Hastanesi'ne Röntgen uzmanı olarak gelmiş. 1933 yılında vefat edene kadar da Edirne'de yaşamıştır.
  10. Tosyavizade Dr.Rıfat Osman; Edirne Rehnüması, Çev: Ratip Kazancıgil,1.bsk.İstanbul-1994,s:83
  11. H.1319/M.1901 Edirne Vilayet Salnamesi,Çev: Ratip Kazancıgil, Nilüfer Gökçe, Musa Öncel,C:2,Edirne Valiliği Kültür Yayınları, Edirne Kitaplığı:20, İstanbul,2014,s:237
  12. Dr.Rıfat Osman Bey, Bu paranın tamamının Hindistan Müslümanlarının yardımı olup, (37 bin) lira olduğu, Hacı Salim ve eski Mevlevi Şeyhi Selahaddin Efendilerin ifadesi olduğunu söylemektedir.
  13. Tosyavizade Dr.Rıfat Osman Bey,Edirne Rehnüması, Çev: Ratip Kazancıgil,1.bsk.İstanbul-1994,s:83
  14. Kazancıgil R, Gökçe N, Dağdevirenzâde M.Şevket Bey'in Edirne Tarihi ve Balkan Savaşı Anıları,Türk Kütüphaneciler Derneği Edirne Şubesi Yayınları, No 41, Edirne,2005 s:66
  15. Dr.Rıfat Osman Bey, Hacı Salim Efendi'nin hoş görüşlü, hoş sohbet, hayatı boyunca bir kişiyi incitmemiş ve iyi niyetle görevini yapmış bir kimse olduğun ve yaşı yüzü geçmişken 13 ocak 1929 tarihinde vefat etmiş olduğunu yazmaktadır.
  16. Nilüfer Gökçe; "Kadri Paşa'nın Edirne Milli Eğitimine Hizmetleri", Yöre, Sayı:39, Haziran-2003, s:6-13 – 1.Edirne Kültür Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri (23-25 Ekim 2003), Yay.Haz. Levent Doğan, Edirne-2003, s:351-358
  17. Gökçe N; "Kadri Paşa'nın Edirne Milli Eğitimine Hizmetleri", 1.Edirne Kültür Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri (23-25 Ekim 2003), Yay.Haz. Levent Doğan, Edirne-2003, s:351-358
  18. Hasan Rıza Bey, Balkan Savaşında Bulgarlar tarafından şehit edilmiştir.
  19. Kazancıgil R., Ahmed Bâdi, Riyâz-ı Belde-i Edirne, C:1, Edirne-2000, s:271
  20. H.16 Recep 1313/M. 2 Ocak 1896 tarihli Edirne gazetesi.
  21. H.19 Zilhicre 1325/M.23 Ocak 1908tarihli Edirne gazetesi
  22. Kadir Bey (Lazlar Lakaplı)in anıları, R:1318/M.1902 Yetimler çarşısında kahveleri bulunmakta idi.
  23. O dönemde bu meydana Darülfünun Meydanı adı verilmekte idi.
  24. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Hilal-İ Ahmer icraat Raporları 1914 – 1928, Yay.Haz.: M. Uluğtekin, M G Uluğtekin, Editör; C.Aygül Ankara, s:73
  25. BOA, Fon: HR.İM, Kutu:61, Gömlek:33, Tarih: 15.10.1922
  26. Emekli Edirne Kültür Müdür Yardımcısı ve Edirne İl Halk Kütüphanesi eski müdürü Özlem Ağırgan ile 5 Haziran 2019'da yapılan görüşme.
  27. Kazancıgil R., Gökçe N, Ender B, Edirne'nin Sağlık Tarihi, C: I, Edirne-2009,s.208-210
  28. Kazancıgil R., Tosyavizade Dr.Rıfat Osman, Edirne Rehnüması, Edirne-1998,s:85
  29. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Hilal-İ Ahmer İcraat Raporları 1914 – 1928, Yay. Haz.: M. Uluğtekin, M G. Uluğtekin, Editör; C. Aygül Ankara, s:73
  30. BOA, Fon: DH. ŞFR, Kutu:507, Gömlek:56, Tarih:R.17.11.1331/M. 16 Ocak 1916
  31. Bay A.,Osmanlı'da Kısa Ömürlü Bir Hayır Kurumu: Dulhane (1884-1896), Türkiyat Mecmuası, c.27/1, 2017, 47-64.
  32. Filibe günümüzde Bulgaristan'ın sınırları içerisindedir.
  33. Kırkkilise'nin gönümüzdeki adı Kırklareli'dir. O dönemde Edirne Eyaletine bağlı sancak durumundadır.
  34. Dr.Ratip Kazancıgil ile 25 Ocak 2017'de T.Ü.Tıp Fakültesi'ndeki odasında yapmış olduğum görüşme.
  35. Köylüoğlu N., Edirne'de Osmanlıdan Günümüze Su Yapıları, Edirne-200,s:109
  36. Tunca A. "Edirne'de Çeşmeler ve Su Çalışmaları" Yöre, Sayı;27-30, Yıl:2002,s:56
  37. 1930'lu yıllarda Edirne'de Bedestende, kuyumcu ve antikacı dükkanı vardı.
  38. Günümüzde (2021) bu hastane kapatılmış olup, yerinde "Edirne İl Sağlık Müdürlüğü" bulunmaktadır.
  39. 2009 yılından kastedilmektedir.
  40. Günümüzde (2020) bu hastanenin yerinde Edirne İl Sağlık Müdürlüğü bulunmaktadır.
  41. Gökçe E.; "Edirne'den Yükselen Kültür Güneşi Babam Başöğretmen Ahmet İhsan Gökçe" Yöre, Yıl:10, Sayı:113, Ağustos 2009, s:41-42
  42. Milli Gazete, 30.8.1934, Sayı: 540 (Edirne).
  43. Ağırgan Ö, Edirne Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği (EDESOB), Edirne, 2014, s:27