Dr. Ratip KAZANCIGİL 95 yaş
DOKSAN BEŞ YAŞINDAKİ BİR HEKİMİN GÖZÜNDEN GÜNÜMÜZ HEKİMLİĞİ
Dr. Ratip KAZANCIGİL 1
Özet
Hekimler zor yetişen sera çiçeklerine benzerler ve tanrı sanatını icra ederler, devlet memuru değildirler, çalışmaları için uygun ortam gerekir. Muayenecilik, sağlık ocakları ve sosyalizasyon, aile hekimliği gibi çeşitli uygulamalarla sağlık hizmetleri istenilen düzeye gelmemiştir. Hekimler hastaları için yeterli zaman ayırmaları gerekirken bu durum giderek bütün çabalara rağmen düzelmemektedir. Hastaların iyileşmesinde ilaçların yanında, hekime güvenme gibi psikolojik etki de önemlidir.
Anahtar kelimeler: Hekimlik, tanrı sanatı, sağlık hizmetleri, iyileşme, psikolojik etki
Summary
Doctors are like delicate flowers difficult to gow,they are not desk clerks and to perform tehir divine medical skills effectively require suitable working environment.Practices in small private surgeries or district polyclinics and social welfare establishments did not help improve the level of medical care. Time allocated to each patient has gradually diminished despite the efforts to improve the situation. Confidence to the medical care providers is important as a psychological effect as well as the medication administered.
Keywords: Doctors,divine skills, medical care, improvement,psychological effect
GİRİŞ
IX. Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Günleri dolayısıyla değerli hocamız Prof. Dr. İlter Uzel'in beni de toplantıya davet etmesinden onur duydum.
Bu toplantının Malatya gibi benim doğup büyüdüğüm, feyz aldığım bir kentte yapılmış olmasından, davet edilmemden dolayı sevinç duydum. Fakat sağlık durumum izin vermediğinden ben de yazılı olarak teşekkürlerimi ve özür dileklerimi belirttim.
Benim orada şeklen olmasa bile görüntülü bir konuşma yapmam istenildi. Burada çok değerli çalışma arkadaşlarım, Prof. Dr. H.Murat Tuğrul ve Öğr. Gör. Nilüfer Gökçe bana bunu sağladılar. Onun için kendilerine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Bu toplantıya katılan hocalar, misafirler, üniversite mensupları ve özellikle de hekimlik mesleğinin gelecekteki ünlü olacak, şimdiki temsilcileri olan öğrencilerimiz, sizlere Prof. Dr. İlter Uzel hocamın şahsında saygı ve sevgilerimi sunarım. 72 yıl sürmüş olan hekimlik yaşamımda, hekimlik mesleğini diğer meslekler arasındaki yerini nasıl gördüğüm hakkında kısa bir bilgi sunmak istiyorum:
Bilgi, sevgi, özveri ve heyecan ile uygulanan her meslek kutsaldır. Bunları, zaten sizler biliyorsunuz, içinde yaşıyorsunuz. Fakat bunların içinde bir meslek vardır ki,hem kutsal hem de tanrısaldır. İşte o meslek hekimlik mesleğidir.
Bu mesleği yüceltmekle şov yapıyor değilim fakat hakikati söylemekle gurur duyuyorum, Hekimlik mesleği tanrısaldır. Hekimlik yüce Tanrı'nın yaratmış olduğu en kusursuz, mükemmel ve en gelişmiş varlık olan insanın yapısındaki fizyolojik bozuklukların düzeltilmesine, tedavisine çalışan, yardım eden bir meslektir. O kadar ki, bu fizyolojik yapı içindeki birimlerden bazıları işlemez hale geldiği zaman sanki yedek parça değiştirir gibi, organ nakli yapılarak işleyişin devam etmesi sağlanmaktadır. Bu doğrudan doğruya Tanrı mesleği hizmetidir. Bu nedenledir ki ben bu mesleğin sahiplerini derecelerine göre, ilk basamaktakileri "Tanrı Çırağı", "Tanrı Kalfası" , sonra da "Tanrı Ustası" olarak nitelemek istiyorum.
Pekâlâ, bu ayrıcalığı olan bu mesleğin günümüzde uygulanmasının biçimi ne durumda?
Hekimleri çok büyük maddi, manevi fedakârlıklarla yetiştiriyoruz. Yetişmeleri için çok özen gösteriyoruz. Çok büyük emekler sarf ediyoruz. Ben, bunları eğitim süresi için de sera çiçeklerine benzetiyorum. Sera çiçekleri özel koşullarda yetiştirilir. Gelincikler kendi kendilerine biter, büyür, gelişirler, üretimleri yapılmaz. İşte, büyük emeklerle yetiştirdiğimiz bu sera çiçekleri eğitimlerini tamamlar tamamlamaz, altı yıl sonunda koşulları farklı olan ayrı bir yaşam alanlarına sahalara gönderilir yani tarlalara ekilirler. Bunlardan ürün vermeleri istenir. Randıman beklenir. Çiçek açmaları meyve vermeleri beklenir. Vermezler, çünkü veremezler. Çünkü bu istek, eşyanın tabiatına aykırıdır. Yetişme tarzları, bu duruma uygun değildir. Ne demek bu?
Hekim sınıfı yurdumuzda en fazla devlet hizmetlerinde çalıştırılmaktadır. Devlet gözünde hekim, kadrolu bir devlet memuru muamelesi görüyor. Hekimin görev durumu ve yetiştiği durum bu görüşe aykırıdır. Hekim kadrolu devlet sıra memuru değildir. Olmamalıdır da. Hekim ömrü boyunca kendini eğitim yolu ile mesleğini yenilemek zorundadır. Çünkü bu meslek akşamdan sabaha yeni teknolojik buluşlarla, yeni keşiflerle değişmektedir. Bu tempoya ayak uydurmak için mesleki gelişmeleri takip etmek ve ona göre uygulama yapmak zorundadır. Şöyle ki ben, fakülteyi bitirip diploma alan bir hekimin diplomasının en fazla beş sene geçerli olduğu inancındayım. Bunun için hekimin, yeni yayınları, literatürleri takip etmesi, değişik gelişmiş ülkelere giderek kurslara, kongrelere, sempozyumlara katılması kendini yetiştirmesi gereklidir. Bu iş nasıl yapılır? Para ile tabii, devletin desteği ile olur. Diğer meslek guruplarında bu durum yoktur Sıra memurları için bu durum söz konusu değildir, devlet bu imkânı sağlamaz. Ancak hekimlere bu desteği sağlaması gerekir. Eğer bu meslekten üstün randıman almak isteniyorsa bu mutlaka sağlanmalıdır. Bunlar sıra memuru değildirler.
Bunlardan mutlaka randıman almak isteyen devlet, bu iş için değişik yöntemler kullana gelmiştir günümüze kadar. Hastaneler açmış, Hükümet Tabiplikleri açmış. Hekimliği tabana yaydırmak için evvela savaş kanunları çıkartmış. Trahomla savaş, sıtma ile savaş, frengi ile savaş...
Hekimleri bu alanda zorunlu olarak görevlendirmiştir. Sonradan sistem değişmiştir. Durmadan sistem değiştirilmektedir. Benim bildiğim kadarıyla üç-dört sistem değişti.
1940' lı yıllarda "Sağlık Merkezleri" sistemi uygulanmaya başlandı fakat başarılı olmamışlardır. Dejenere oldular. Hekim yine kadro memuru olarak görülmüştür. Hekimler muayenehane açarak ticaret yapar hale getirildi. Fakat bilmiyorlar ki, bu da kanuna aykırı idi. Devlet memurları kanunun da kadrolu memur ticaret yapamaz deniyor. Hekime ben sana veremiyorum, git sen kazan deniyor. Bu uygulama da pek çok hasta-hekim sorununu meydana getiriyor.
"Entegre Çalışma" dönemi başladı. İl içindeki sağlık kuruluşları tek elde toplandı. Başarılı olamadı, çünkü önce sağlık bakanlığı entegre olamadı, bünyesindeki ayrı birimleri bir araya getiremedi.
"Sözleşmeli Hekimlik" uygulaması başladı Başarılı olmayınca da "Tam Gün Yasası" çıkarttılar, sağlık hizmetinin sosyalizasyon uyguladılar, (15) On beş sene içinde en çok hizmete muhtaç olan doğu illerinden başlayarak Türkiye'yi sağlık işleri yönünden sosyalize edeceğiz dediler. Ancak (15) on beş sene içinde Gümüşhane'ye gelindi, 5 sene daha süre istediler, yine tamamlanamadı. Tekrar ikinci bir (5) beş sene süre istediler ancak Meclis kabul etmedi. Bunun üzerine bir gecede kanun çıkararak Türkiye'yi "Sosyalize" ettiler. Sosyalize olmayan iller bir gecede sosyalize oldular. Sağlık ocakları, sağlık evleri, yetişmiş eleman, araç ve gereçler hazırlanmamıştı. Başarılı olunamadı. Neden başarılı olunmadığını burada açıklamayacağım. Başarılı olsaydı devam ederdi. Başka metodlar da denendi. Tam gün yasası çıkarıldı. Part time, full time uygulaması yapıldı., sözleşmeli hekim çalıştırılması yönüne gidilmiştir.
Her bir başarılı sistemin kendine has uygulama şartları vardır. Gidip bu örnekleri inceleyip uygun olanı yerleştirmek ve uygulamak gerekir. Biliyorsunuz bütün çimlerin anası ayrık otudur.İngiliz çimi de bu ottan ıslah edilerek elde edilmiştir. Sosyalizasyon tohumunu biz dışarıdan aldık. İngiliz çimi bakım ister, her gün sulanması ve üç günde bir sulanması gerekir.Yeterli sularımız olmadığı için her gün sulayamadık. Biz sosyalizasyon şartlarını yerine getiremedik. Sosyalizasyon, bir devletin vatandaşına karşılıksız uzattığı bir hizmetti.
Değişen bir şey yok, hekimi yeterince besleyemiyorlar. Biz veremiyoruz, hastanelerde belirli saatlerde iş yapabilirsiniz deniyor. Bu bir anarşidir. Durmadan tabela değişiyor. Hükümet tabipliği, ocak tabipliği, sağlık merkezi tabipliği, şimdi de aile hekimliği sistemi getirildi. Onunda şartlarını yerine getiremiyorlar. Bakanlık ile sağlık çalışanları sanki mücadele savaş halinde. Mahkemeler ve grevler sürüp gidiyor. Durmadan şekil değişiyor, Sebebi araştırılmıyor. Yazık olmuyor mu? Hepsinin altında hekimliğin diğer meslekler arasında yerinin tam tespit edilip ayrılması ve onlara gereken maddi ve manevi imkanların sağlanmaması yatıyor. Hekimler sera çiçekleridir, özel bakım ister, maddeten tatmin edeceksin.
Hekimler bu kadar aç mı, paragöz müdürler? Hekim devlet memuru değildir. Bu kadar para için önem veriyorsun kendini yetiştirmesi gerekir. Bu arada randıman usulünü koydular, kim daha çok çalışıyor, hasta bakıyorsa ona pirim verdiler, alet ve edevat kullanımlarına da pirim verdiler. Şartların tümünü uygulayarak sistem çalıştırılmalıdır. Ben uygulamanın içinden geliyorum.
Şimdi telefonla randevu alınması uygulaması var. Sıra gelirse bir sene sonra ancak tetkikler yapılır. Sistem değişmesi olur, bundan sonra hangi durum ortaya çıkacak göreceğiz.
Hekim-hasta ilişkileri ayrı bir konudur. Bugün hasta hakları, hekim hakları diye karşılıklı tartışmalar sürüyor, adeta savaş alanı haline gelindi, mahkemelik oldular. Bu konuda objektif bir araştırma yapılmalı, çare bulmuş ülkelerin bunu nasıl başardıkları incelenip, buna göre yeni bir uygulama getirilmelidir.
Hekim hasta ilişkileri: Hekimin hasta iyileşmesi üzerine psikolojik etkisi nedir, günümüzde bu uygulanıyor mu? Eskiden hastanın hekimi, hekimin de hastası vardı. Bu durum gönümüzde ortadan kalktı. Hocalarımızın bize öğrettiğine göre hekimin tedavi başarısında %30 etkisi vardır. Hastalar hekimine güvenmeli, Hekim hastalarını tatmin etmeli, hastayı inandırmalıdırlar. Bu günümüzde pek mümkün olamamaktadır. Bunun nedenleri ve niçinler inin araştırılması ayrı bir kongre konusudur. Şöyle ki telefonla randevu alan hastaya ister hastanelerde, isterse tıp fakültelerinde önce bir deste inceleme kâğıtları verilir. Bunlar kurumlardaki tüm sağlıkla cihazları ile ilgilidirler. Git bunları yaptır da gel derler. Hasta ile yeterli bir diyalog kurulmaz. Hasta gider istenen incelemeleri yaptırır gelir. Hekim bu inceleme sonuçlarına bakar, karşısındaki bilgisayarda yazıp çizer, reçeteyi hastaya verir. Abartılı söylüyorum ama aşağı yukarı durum böyledir. Bunun nedeni nedir diye sorulursa hekimin günde 100 hastaya bakması gerektiği söylenir. Eski hocalarımızdan Prof. Dr. Akil Muhtar günde bir hekim ancak 10 hastaya bakabilir demiştir. Hekim hastanın her haliyle ilgilenmesi gerekir.Yaşlı bir kadın hastayı hekim muayene ettikten sonra, yakınları ona sorarlar, "iyi muayene oldun mu, memnun musun" diye. Hasta hanım hekimi yargılar ve "iyi değildi, bir dilime bile bakmadı" diye cevap verir. Eskiden dile bakılarak birçok iç hastalığı teşhis edilirdi. O bayan hasta buna alışmış olduğundan böyle cevap vermiştir. Şimdiler de ise hastalar kafalarına röntgen incelemelerini koyarak muayeneye gelmektedirler. Hasta ile bu yakın ilişkiyi kurmak gerekir. Bu konu ile ilgili yaşanmış bir olayı anlatmak istiyorum…
Birinci Dünya Savaşı yıllarında dönemin ünlü hekimlerinde iç hastalıkları hocası Süleyman Numan Paşa'ya hasta viziti sırasında bir yaşlı hanım tedavi için verilen ilaçlardan fayda bulmadığını ağrılarının geçmediğini söyler.
Süleyman Numan Paşa hasta tabelasını alır, inceler ve hastaya sana tedavi için yanlış ilaç vermişler, ben sana yeni bir ilaç vereceğim ağrıların geçecek der. Hastaya aspirin verilmiştir. Hoca hastaya asit asetik salisilik asid poudre şeklinde yani, yine aspirin verilmesini söyler. Bir kaç gün sonra vizit sırasında hasta Süleyman Numan Paşa'ya teşekkür ederek ağrılarının geçtiğini söylemesi üzerine O çevresindekilere dönerek hastaya ben Süleyman Numan Paşa'yım der. Onun manevi tarafı hastanın beynine işlemiştir. Bugün hekimler ve hastalar karşılıklı alışveriş yapamıyorlar, diyalog içine giremiyorlar. Günümüzde hastalar bu imkâna kavuşamıyorlar.
Günümüz hekimliği hasta tedavisi ile uğraşıyor. Teknik uygulamalar laboratuar işlemleri de tedavide önemli rol oynuyor. Bu arada hekimlik uygulamalarında hastanın psikolojik tarafı ihmal ediliyor. Hekimliğin etkisi azalıyor. Hastaların iyileşmesinde ilaçların etkisi % 70 hastanın hekime güvenmesi % 30 olarak rol oynar. Ancak bu psikolojik etki günümüzde çeşitli nedenlerle giderek azalıyor.
Sağ olun. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim...
Not: Dr. Ratip Kazancıgil, bu sunumdan iki yıl sonra 97 (doksan yedi) yaşında iken 12 Ağustos 2017'de Edirne'de hayata veda etti. Son ana kadar çalıştı. Kendisini saygı ve rahmetle anıyorum. Nilüfer Gökçe
Kaynaklar
- Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı emekli öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr.Ratip Kazancıgil (D.20 Mayıs 1920 – Ö.12 Ağustos 2017)'in 10-13 Haziran 2015'de Malatya'da yapılan IX. Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Günleri toplantısında sunulmak üzere videoya çekilen sunumun Prof. Dr. H. Murat Tuğrul tarafından yazıya aktarılmış halidir. Kazancıgil R., "Doksan Beş Yaşındaki Bir Hekimin Gözünden Günümüz Hekimliği", Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları, The New Hıstory of Medicine Studies-23, İstanbul-2017, s:175-179