Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver ve Edirne Üniversite Haftası (1957)
Cumhuriyet döneminde kültür alanında yapılan en büyük reform, dârülfünunun kapatılarak, yeni üniversitelerin açılması olmuştur.
1933 Üniversite reformunda ki amaç, üniversiteyi Batı üniversiteleri düzeyine getirmekti. Bu amaçla yola çıkılarak, yeni çalışmalar başlatılmış, kitap ve dergiler çıkartılarak, bunlar kütüphane ve diğer kurumlara gönderilmiştir (1,2).
Bunların dışında gerek üniversite içinde, gerekse halka açık, konferanslar düzenlenerek, halkın bilgi düzeyi yükseltilmeye çalışılmıştır.
Ayrıca, halkı, üniversite öğretim üyeleri ile karşı, karşıya getirerek, bilim adamlarının halkın problemlerine yerinde çözüm aramaları amacıyla, İstanbul Üniversitesi tarafından 1940 yılından itibaren her yıl ayrı bir şehirde olmak üzere "Üniversiteler Haftası" adı altında seri konferanslar düzenlenmiştir.
İlki Erzurum'da ikincisi, Diyarbakır'da düzenlenen bu konferansların beşincisi 24 – 29 Eylül 1957 tarihleri arasında Edirne' de gerçekleştirilmiştir.
Edirne'de düzenlenmiş olan Üniversiteler Haftasına, Ord. Prof. Dr. A.Süheyl Ünver, Prof. Dr. Tayyip Gökbilgin, Prof. Dr. Orhan Yamanlar, Prof.Dr.Zeki R.Yalım, Prof. Dr. Bedii Şehsuvaroğlu, Prof. Dr. Lütfi Ergene, Prof. Dr. Selehattin İnal, Prof. Dr. Burhanettin Batıman ve Doç. Dr. Lütfi Göçer katılmışlardır (3).
24 Eylül 1957'de İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ali Tanoğlu'nun açılış konuşmasıyla başlayan haftanın ilk konuşmasını Ord.Prof.Dr.A.Süheyl Ünver yapmıştır.
Prof. Dr. A.Süheyl Ünver, Üniversite Haftası'na katılmak üzere geldiği Edirne İlgili anılarını günü gününe bir deftere kaydetmiştir. Defterin aslı İstanbul'da Süleymaniye Kütüphanesi'ndedir.
Süheyl Ünver, dönemin Edirnesi hakkında önemli bilgiler de verdiği bu defterde, Edirne'de düzenlenmiş olan bu "Üniversiteler Haftası" ile ilgili anılarını bakın nasıl anlatır:
Ünver, Edirne haftası ile ilgili anılarına başlarken , "Bu defteri Edirne Fatihi I.Murat, Banisi II.Murad'a, Dr. Rıfat Osman'a, Rakım Ertür Hocamıza ilhaf ediyorum" diye bir de not düşmüştür.
23. IX. 1957 Pazartesi.
Susuz, yemeksiz motorlu trenle saat 16.00'da Sirkeci'den Rektörümüz riyasetinde (eşliğinde) Profesör ve Doçent arkadaşlarla Üniversiteler haftası için Edirne'ye hareket ettik. Refakatimde Rauf TUNÇAY'da var. 24-27 Eylül arasında 7 konferans verildi. İlk konferans benimdi.
Rektörümüz 27. IX' da döndü. Ondan sonra heyete ben Rektör yerine riyaset ettim.
Bu arada Türk-Amerikan Lokali'nde Dr. Rıfat Osman'ın Edirne Sarayı resimlerinden bir sergi açtım ve bir çay ziyafeti verdiler. Orada üstâdım hayat ve eserleri üzerine bir konuşma yaptım. Davetliler ve heyetimiz vardı. Güzel bir toplantı oldu.
Edirne, Uzunköprü, Keşan haftası ve günleri iyi geçti. Mevzularımız (konularımız) alâka (ilgi) topladı. Dinleyiciler çoktu. Rektör adına Edirne ve diğer yerlerde ben konuştum ve Keşan'da haftayı kısa bir konuşma ile ben kapattım. Hepsi geçti, lâkin bu defter doğdu. Oralarda eyi (iyi) hatıralar bıraktık.
IX. 1957 Edirne, Üniversite haftasında konuşmaları:
- 24. Salı saat: 17.30. İlk konferans: "Edirne'nin Tıp Tarihimizde olan mevkii"
- 26. Perşembe : Türk-Amerikan Lokali'nde Dr. Rıfat Osman Edirne ve sarayı resimleri sergisi ve hayatı-eserleri üzerine konuşmam.
- 27 Cuma: Muallim çayında "Hâtıra Defterlerinin Önemi" üzerine konuşma.
- 28 Cumartesi: Uzunköprü'de arzu üzerine edirne'deki koferansımı kısaltarak konuştum ve Sinan Paşa'nın "İnsan ba'zan kalp kırarak da ölür" sözünü şerhettim.
Edirne'deki konuşmamda artık ben Edirne için yaşıyorum sözü dinleyenleri tehyic etti (hyecanlandırdı) .
Süheyl Ünver' Defterine Edirne Enstitüsü İle İlgili Olarakta Şunları Yazmıştır.
"1957 Rumeliye geçişimizin 600 üncü yılı. Memlekette bu hususta bir kelime yazılmadı ve bir hareket olmadı. 1957'de Edirne'yi 1361'de alışımızın 506. yılı. 1961' de 600. cü yılı. Biz Edirne'de bir medeniyet yaratmışız. Daha dört sene var. Bu esnada Edirne ile el birliği yaparak çalışalım dedim müsait karşılandı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesi bunu benimsedi. Edirne'de her kes şahsen çalışsın dedim ve ben de Enstitüm'de Edirne arşivimi kurdum, çalışalım dedim. Eyi (iyi) karşılandı bakalım."
Süheyl Ünver , Üniversite Haftası'na katılmak için geldiği Edirne'de, boş durmayarak şehirde incelemelerde bulunmuş. Fotoğraflar çekerek, çizimler yapmış, Edirne Sarayı'nın, camilerin , Adalet Kasrının suluboya resimlerini çizerek, yanlarına notlar düşmüştür.
Defterinde, Selimiye Camii, Muradiye ve Sarayiçi hakkında da şunlar yazılıdır.
24- 27 Eylül 1957
SELİMİYE :
Selimiye'ye iki defa gittim. Birinde bilerek bir namaz kıldım. Camii'in şimdi yerinde olmayan top kandili altında. Çelik borulu iskelenin yıkıldığında yaptığı hasarı gördüm.
Her şeye ilham kaynağı Selimiye ! neler neler düşündüm. Yer sarsıntısı çatlaklarının tamirine sevindim.
Fakat daha yapılacak çok iş var.Arasta denilen çarşıyı ele almışlar. Bağçe ber mu'tâd perişan (bahçe bakımsız) , medrese ve müze bakımlı. Kütüphane eski yerinde, yine câmi' içinde. Medrese ve tekkelerde ki kitaplar da orada. Bunlar binden fazla yazma hepsi mühim.
Edirne Selimiye'sinde orta sağ minare ile Şadırvan arasında iki güneş saati var. Araştırmalarıma rağmen bu ikisinden maada (başka) güneş saati bulamadım. Ufağı, büyüğü altında. Her ikisinin mezvelesi yerinde duruyor.Yüksekde olduklarından üzerlerinden alamadım.Lâkin dikkatle çizdim. (Resim:1)
ATİK ALİ PAŞA CÂMİİ
Selimiye civarında. Mimarisinde ki tuğla tezyinatı (süslemeleri) dikkate değer. Eski bir eser.Yalnız harap değil perişan.
Alakalılara (ilgililere) söyledim:
-İmara parasız tarafından da başlayın.
-Nedir? Dediler...
Dedim ki:
-Bunları temiz bir harabe halinde muba edin (koruyun). Her bir harap âbideyi amme (halk) ile temizlettin ve buna hepiniz ön ayak olun
MURADİYE :
"Gıpta ettiğim İkinci Sultan Murad'ın Mevlevihanesi.
Çinileri ile bir sanat harikası. Ahşap semti ve mahallesi kalkmış. Yalnız başına yüzüğü kalmamış bir pırlanta.
Vakıflar Umum Müdürlüğü ön kısmın hareket hasarını eyi (iyi) tamir etmiş. Arka tarafı ve içi tamiri henüz tamamlanmamış.
Cami'in iç sıva tezyinatı çıkartılmış. Kontrol mimarı yok iken bir cahil badanacı sıvamış, mühim kısmı ortadan kalkmış. Hele benim gördüklerim azalmış.
Çinileri bir kısmı, Edirne Sarayı, Cemil Paşa'ya kurban gidince Cihannüma Kasrı'nda iken Londra'ya taşınmış örneklerini buldum."
SİTTİ HATUN CAMİİ:
1449'da genç Sultan Mehmet Çelebi "Fatih"e alınan Zülkadiroğlu Süleyman Bey kızı. Camii, İkinci Sultan Bayezid günü yapılmış.Mahkeme Bayırında ve şimdiki lisenin üst yanında sarayı varmış. Sonra Merzifonlu Kara Mustafa Paşa eline geçirmiş.1743'te yanmış.
KİRAZLI CAMİİ:
Hayranı olduğum İkinci Sultan Murad'ın büyük devlet adamlarından Hâdım Şahâbeddin Paşa'nın 1437'de yaptırdığı küçük pittoresk (tablo gibi) cami. Selimiye ağabeysine yakın. Saraçhane Köprüsü,Filibe hayratı bunun. Bu cami ne yazık metruk (kullanılmıyor).
Selimiye'ye civar olması (yakın olması) günah mı? Zira Selimiye bundan 150 yıl sonra dikilmiş.
25 Eylül 1957
SARAYİÇİ :
"Sarayiçi'nde Rauf ve Zeki Yalım'la dolaştık. Burasının eski halini Rıfat Osman'ın resimleri ve diğer eserlerden, oturduğum evden daha iyi bildiğim için çok üzüldüm. Geçen seneki hafriyat yerinden yeni bir bilgi edinemedim.
Fakat burasını düşman eline geçsin diye berhava ettiren (havaya uçurtan) Cemil Paşa'ya lânet ettim. Kalan harabeyi oradan kaldıranlara da beddua ettim. Halen kalan toprak içi temelleri söktürüp, satan maliyeye de kızdım.
Bilemezsiniz orada ne acılıklar duydum.
Bugün saat 11.00'e kadar Sarayiçi'nde kaldım. Dönerken, Saraçhane Köprüsü'nden geçerken kitabesini okuduk. Hattatı "Ketebehu Osman eşşehir bi çilingirzâde" diye imza atmış. Üzerinden aldık.Ben bir bodürünü, bir ufak motifini çizdim."
Süheyl Ünver,çektiği Edirne Saat Kulesi'nin fotoğrafını altına da "_geçen asır sonunda yapılan saat kulesi,halen üç katı yıkılmıştır"_notunu düşmüştür.
Edirne de, Süheyl Ünver'in en çok dikkatini çeken evlerin künkten yapılmış bacaları olmuştur. 1957 yılında Edirne'ye konferans için geldiğinde şehri dolaşarak bu bacaları tespit etmiş. Değişik ve Edirne'ye özgü bulduğu bu bacaların resmini çizmiştir. Defterine'de bacalarla ilgili şöyle bir not düşmüştür.
"Edirne'nin eski evlerinde olduğu kadar yeni gündüz kondularında gezerek bizzat tesbit ettiğim ocak bacaları (Resim:2).
Bir kısmında yalnız üst tek parça künkler görülüyor. Bazıları künklerle mafsallı.
Bu tarz bacaları ancak Edirne ve civarında gördüm. Edirne bu bacaların değişik en güzel şekillerine sahiptir.
Edirne bir baca medeniyeti kurmuş ne hoş değil mi?
Edirne'de ocak ve soba bacaları saltanatı. Senelerdir bu Edirne ve civarına has ocak bacaları benim her nedense dikkat nazarımı çekerdi. Bu sefer onlarla bu Edirne Defterimi doyurdu.
Evlerin önlerinde durup örneklerini yaparken ekseri sahipleri yanıma gelerek sanki oralarda oturan evlenecek genç kızları murat eder gibi çekişlerini methedip durdular. Çekişlerini bilmem ama kim bunları görse zannedersem çâzibesine tutuluyor."
Süheyl Ünver, sadece Edirne'de incelemeler de bulunarak, resim yapmakla kalmamış, "Üniversite Haftası" dolayısıyla konferans vermek için gittiği Uzunköprü, İpsala ve Keşan'da da çalışmalarına devam etmiş, İpsala'da Alaca Mustafa Paşa Cami'inin, Uzunköprü'de Gazi Mahmut Çeşmesinin nakışlarını çizmiştir. İşte Uzunköprü ve Keşan'la ile ilgili defterine yazdıkları:
28 Eylül 1957 :
UZUNKÖPRÜ :
Eserlerini pek beğendiğim ikinci Sultan Murad'ın Köprüsü ile kurduğu şehir .
Uzunköprü, çok ma'rifetli ve efsaneli uzun bir eser. Mimarının yeşil sitesini (Bursa'da Yeşil Cami ve Türbesini ) yapan Hacı İvaz Paşa olduğunu öğrenmekle sevindim. Öğretmen İsmail Hakkı Bey söyledi. İmzası Taş üzerinde olduğundan güç okunuyor.
"Ameli İvaz el hac bin Bavez id bin Hasan ül Ahi."
Aldık.
Kemerlerin taşlarında süsler ve yazılar var. Köprü çok mühim kitabesi de kıymetli. Gâzi Mahmud Çeşmesi üzerinde.
KEŞAN
Mihnet-i Keşan :
"Allah Sultan Mahmud-u Adlî'ye rahmet etsin ki, şair İzzet Molla'yı dilini tutmuyor diye Keşan'a sürmüş. Yoksa edebiyatımız O'nun "Mihnet-i Keşan" ını kazanamayacaktı.
Eğer O, Keşan'a sürülmeseydi, ben de Keşan'ı görmeğe gitmeyecek ve bu sayfayı dolduramayacaktım.
Bu cihette Hak O'na rahmet etsin."
Ben Edirne için yaşıyorum diyecek kadar , Edirne'ye büyük bir sevgi ile bağlanmış olan Süheyl Ünver hayran kaldığı Edirne için defterine "Biz bir Edirne Medeniyeti yaratmışız" diye yazan hocamız, defterinde haftanın değerlendirmesini de yapmıştır.
"23-30 Eylül arasında arkadaşlarım, bilhassa bizim kafadar ve eyi (iyi) görüşlü Rauf TUNÇAY'la çok iyi geçti.
Trakya bizim Rumeli'mizin ilk ve son parçası şehir, kasaba ve köyleri ve hatta yollarında nelerimiz var.
Bugün sayıları malum değil. Ait olduğu makamlar da bunları bilmez. Nufus sayımı gibi bunlar, mahallelerinde sayılmalı ve malımı bilmeliyiz. Aralarında bakımlı olanları olduğu gibi maalesef gözden çıkarılanları da var.
Bazı yerlerde bunları tamir etmek veya muhafazadan (korumadan) ziyade yıkmak marifet."
Diyerek, Trakya ile ilgili görüşlerini ve duyduğu üzüntüyü de dile getirmektedir.
Kaynaklar:
- İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası Sayı:4, Yıl:1938
- İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası Sayı:8, Yıl:1939
- Üniversiteler Haftası Edirne Konferansları, İstanbul Üniversitesi yayınları, İstanbul-1958
- Ord.Prof.Dr. A.Süheyl Ünver'in anılarını yazdığı "Edirne Defteri", Süleymaniye Kütüphanesi-İstanbul