Türkiye’de Sağlık Alanında Kadınlar
Çoğu tıp tarihçileri “Kadının göbek kordonunu kestiği andan itibaren” hekimlik başlamıştır demektedirler.
Hastalara yardım elini uzatan, yaraları saran kadın, ilk çağlardan günümüze kadar sağlık hizmetlerinin her dalında hizmet vererek, insanlığa faydalı olmaya çalışmıştır.
İlkçağ medeniyetlerinin mitolojilerinde yer alan sağlık tanrıları arasında, kadın tanrıçalarda vardır.
İslamiyet’in kabulüne kadar olan dönemlerde Orta Asya Türklerinde din adamı olan Şaman, aynı zamanda da hekimdir. Hastalıklarla mücadele eden kötü ruhları kovan Şaman’ın Türkçesi Kam’dır. Kamlar, Kutagı Bilig’de “Otacı” ile yani hekimle aynı tutulmuşlardır. Kamlar, kadın ve erkek kam olmak üzere ikiye ayrılır. Erkek kama “Kara kam”, kadın kama “Ak kam” ismi verilmiş, her zaman kara kamdan daha üstün tutulmuştur (1).
İslamiyet’te de kadınlar sağlık alanında hizmet vermişler. Hatta Hazreti Peygamberin eşi Ayşe ve kızları Uhud Savaşı’na katılarak yaralıları tedavi etmişlerdir.
Selçuklular döneminde Doğu’da kurulan İslam hastanelerinde kadınlar ve erkekler için özel yerler ayrılmış, kadınlara ayrılan bölümde yatan hastalara kadın hastabakıcılar hizmet etmişlerdir.
Osmanlı’da Kadın:
Osmanlı da ise kadının sağlık alanında ayrı bir yeri bulunmaktadır. Kadın bir tarafta hasta olan, doğum yapan kadına yardım ederken, Osmanlı sarayında yaşayan sultanların yakınları da hastaneler kurarak halka hizmet elini uzatmışlardır.
Manisa’da Yavuz Sultan Selim’in eşi tarafından 1539’da Manisa Hafsa Sultan Dârüşşifası, Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan tarafından 1550 yılında İstanbul’da Haseki Dârüşşifası1, III. Sultan Murad’ın annesi Nur Banu Sultan tarafından 1583’te Üsküdar’da Toptaşı’nda Atik Valide Dârüşşifası yaptırılmıştır.
Osmanlı Saraylarında sarayda yaşayan harem halkı için kurulmuş hastaneler vardır. Buralarda “Hastalar Ustası” adı verilen kadınlar ile onların yardımcıları “Hastalar Kethüdası” adı altında sağlık hizmeti veriyorlardı.
Galatasaray’da kurulan Enderun Hastanesi’nde “Nine” adı verilen üç kadın görevlendirilmiş idi.
Halk arasında da ilaç yapan, şifalı bitkileri toplayarak kurutan ve bunlarla hastaları tedavi eden kadınlar bulunuyorlardı (1-6)
1717 yılında İngiliz Sefirinin eşi Leydi Monteque, Edirne’den İngiltere’ye yazdığı mektuplarında, Edirne’de her yıl ilkbaharda Sokullu Hamamı’nda çocuklara çiçek aşısı yapan aşıcı kadınlardan söz eder (7).
İlaç yapan kadınlar arasında, Edirne’de gülsuyu yapıp, satan kadınların bulunduğunu Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde yazmaktadır (8).
Kadınların Eğitim:
Kadınları erkeklerden kaçıran görüş, kadının sadece ebelik alanında çalışmasına izin vermiştir.
Osmanlı da gerek sarayda gerekse halk arasında doğum yaptıran, hamile kadına yardım eden ebeler, bir başka ebenin yanında, yani usta-çırak şeklinde yetişmekte idiler. Bu durum 1843 yılına gelinceye kadar böyle devam eder. Ebelerin eğitimi için ayrılmış özel bir okul yoktur.
Sultan II. Mahmud tarafından 14 Mart 1827’de açılan “Tıphane ve Cerrahhane-i Amire” ye kız öğrenci kabul edilmediği gibi, 1831’de Galatasaray’da yeniden yapılanan “Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane” ye de kız öğrenciler kabul edilmiyorlardı. Zaten bu okulların kurulmasındaki ilk amaç orduya hekim yetiştirmek idi. Bu yüzden bu okullara kız öğrencilerin alınması düşünülmezdi. Daha sonra kurulan sivil tıp fakültesi olan “Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye” ye de kız öğrenci alınması düşünülmemişti.
Ancak 1843’den itibaren İstanbul’da Kadırga’da eğitim veren “Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane”de bir ebelik sınıfı açılarak ebelere eğitim verilmeye başlanmış, 1845 yılında ebelere ilk defa şahadetname yani diploma verilmiştir.
1889’da Paris’ten İstanbul’la dönen Dr. Besim Ömer Paşa (Akalın), Kadıga’daki Mekteb-i Tıbbiye’de doğum dersleri vermeye başlamış ve ebelik derslerini de üstlenmiştir.
Dr. Besim Ömer Paşa, ebelerin en önemli eğitiminin hastabakıcılık olduğunu düşünerek öğrenimlerinin birinci yılını hastabakıcılığa ayrılmıştır.
1913-1914 yılları arasında Dr. Besim Ömer Paşa’nın çalışmalarıyla Hilâl-i Ahmer Cemiyeti2 tarafından hastabakıcılık kursları düzenlenmiş. Dr. Besim Ömer Paşa’nın kişisel çabalarıyla bu kursların İstanbul’un en kültürlü çevrelerinde ilgi görmesi sağlanmıştır.
Balkan Savaşı ile birlikte Türk kadını hastanelerde çalışmaya başlamıştır.
1914-1915’de Dârülfünun3 da hastabakıcılık derslerine devam eden hanımlar, I. Dünya Savaşı sırasında kurulan hastanelerde hastalara hizmet etmişlerdir. Bu hanımlar, savaş sonunda teorik ve pratik sınavdan geçerek diploma almaya hak kazanmışlardır.
Kızların Tıp Fakültesine kabul edilmeleri:
1917’de “Sıhhiye Meclis-i Umumisi” kadınların hekimlik yapmalarının sakıncası olmadığına dair karar almasına rağmen, İstanbul Dârülfünuna başvuran kız öğrenciler kabul edilmemişlerdir.
Bunun üzerine kızlar, eğitim için yurt dışına gitmeye başladılar. Würzburg Tıp Fakültesini bitiren Safiye Ali 1922’de İstanbul’a geldi. Onu, Almanya’da eğitim gören Bedriye Bedri, Semiramis Ekrem, İngiltere’de okuyan Hayrunisa hanımlar izledi.
Kız öğrencilerin Tıp Fakültelerine girmek için verdikleri mücadele İmparatorluk yıkılana kadar devam etti. Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti döneminde kız öğrenciler Tıp Fakültesine girme hakkını elde ettiler.
1922’de İstanbul Dârülfünunu Emini (İstanbul Üniversitesi Rektörü) bulunan Dr. Besim Ömer Paşa’nın girişimiyle yedi kız öğrenci tıp fakültesine kayıt oldu. Bunlar 1927’de okuldan mezun olarak,1928 yılında stajlarını tamamladılar (5,6,9-11).
İlk Kadın Hekimlerimiz
- Dr. İffet Naim Onur; Jinekoloji ve Umumi Cerrahi Servisine asistan olarak girdi ve buradan ihtisasını alarak uzman oldu.
- Dr. Emine Sabiha Süleyman Sayın, pediatri uzman olmuştur.
- Dr. Fitnat Celal Tayagan; cerrahi uzmanı olmuştur.
- Dr. Hamdiye Abdurrahim; dermatoloji uzmanı olmuştur.
- Dr.Remziye Erkmen; farmakoloji uzmanı oldu.
- Dr. Fatma Şakir Memik; 1929’da tıp fakültesinden mezun olduktan sonra dahiliye ihtisası yaptı. 1935’te Edirne’den milletvekili seçilerek meclise girdi. 1935-1939-1943 yıllarında (5.,6.,7., dönem) Edirne Milletvekilliği yaptı.
- Prof. Dr. Kamile Şevket Mutlu; Patoloji uzmanı, Türkiye’nin ilk profesör olan kadın hekimidir. Berlin Üniversitesinde patoloji enstitüsünde çalıştı.1945 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne Histoloji ve Embriyoloji kürsüsüne profesör unvanı ve yetkisiyle kurucu başkan olarak atandı (12).
- Prof. Dr. Müfide Küley; Dahiliye uzmanı. Önce İ.Ü. Fen Fakültesinden biyoloji lisansı aldı. 1922’de Tıp Fakültesine girdi. 1952’de profesör oldu. 1963’te İ.Ü.Tıp Fakültesi Gastroentoloji bölümünü kurdu.
“İlk kadın bakan” ve “ilk kadın rektörü” unvanlarına sahip olan Prof.Dr. Türkan Akyol; 1953’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1954'te A.Ü. Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalına asistan olarak girdi. 1965'te doçent, 1970'te profesörlük unvanlarını aldı. 1971’de Sağlık Bakanı, 1980’de Ankara Üniversitesi Rektörü oldu (13).
Bugün Türk kadınını sağlığın her alanında hizmet verdiğini görmekteyiz.
Kaynaklar
- Altıntaş A.; “Eski Türk Tıbbına Bir Bakış”, Tıp Tarihi Araştırmaları dergisi-I (1986), İstanbul, s:84-87
- Ünver AS.; Tıp Tarihi Yıllığı-I ,1966
- Ünver AS.; Tıp Tarihi Yıllığı-II ,1983
- Arabacıoğlu C.; Hekimlik ve Hastanecilik, Adana-1991
- Demirhan A.; Tıbbi Deontoloji ve Genel Tıp Tarihi, Bursa,1996
- Atabek E., “Türk Kadın Hekimler”, Dirim, Sayı:7-8 (1997), Yıl:72,
- Ünver AS; “Edirne’nin Tıp Tarihimiz Noktasından Ehemmiyeti”,İstanbul,1958
- Evliya Çelebi Seyahatnamesi, haz. Reşat Ekrem Koçu, C:1, İst.1944,s:117
- Sarı N. ve Özaydın Z.; “Dr. Besim Ömer Paşa ve Kadın Hastabakıcı Eğitiminin Nedenleri-I”, Sendrom, Mayıs, Sayı:4 (1992), s:10-18
- Sarı N. ve Özaydın Z.; “Dr. Besim Ömer Paşa ve Kadın Hastabakıcı Eğitiminin Nedenleri-II”, Sendrom, Mayıs, Sayı:5 (1992), s:72-80
- Yıldırım N.; “Kız Öğrencilerin Tıp Fakültesine Kabulünün 75.Yılı”, Hekim Forumu, Ağustos-Eylül,1997
- Türk Hekimleri Bibliyografyası, İstanbul,1948
- Saygılıgil Gündüz F., “Sağlık Alanından Gelen İlk Kadın Parlementler”, Sağlık Alanında Türk Kadını, Edt: Prof.Dr. Nuran Yıldırım İstanbul,1998, s:235
- Gökçe N ve Tuğrul HM, Yaşamının 90.Yılında Dr.Ratip Kazancıgil’e Armağan,Edirne,2010,s.85