Edirne Vilayet Salnamelerine Göre Osmanlılar Döneminde Edirne’nin Sıcak Su ile Tedavi Merkezleri

Edirne
Güncelleme:

Özet

Edirne Vilayet Salnamelerine Göre Osmanlılar Döneminde Edirne’nin Sıcak Su ile Tedavi Merkezleri

Bu yazımızda salnamenin tanımı, bazı batı dillerindeki karşılıkları, çeşitleri, bu konuda Batıda ve Osmanlılarda ilkler belirtildikten sonra, konumuz olan Edirne Salnameleri ele alınmıştır.

1870-1901 yılları arasında yayınlanmış olan Edirne Vilayet Salnameleri, Edirne ve Edirne Vilayetine bağlı sancak ve kazalar hakkında bize bilgi veren önemli kaynaklardır.

Salnamelerde Edirne, çeşitli yönleri ile anlatılmıştır. Madenleri ve şifalı suları hakkında da bilgiler verilmiştir. Suların içerikleri ve hangi hastalıklara iyi geldiği hakkında da bilgiler verilmiştir.

Kaplıcalara sadece Edirne halkı değil, diğer yörelerde yaşayan halk tarafından da ilgi gösterilmiştir.

Kaplıca mevsimi geldiğinde, halkın guruplar halinde at arabaları ile gittikleri bu kaplıcalara ulaşım, zamanla trenlerle sağlamıştır.

Anahtar kelimeler: Kaplıca, Edirne, Şifalı Sular


Summary

Hot Water Treatment Centers Of Edirne According To The Edirne Province Yearbooks

In this paper, after the definition of yearbook, its equivalence in some of the western languages, its types, and the firsts about this at the West and the Ottaman are specified, The Edirne Province Yearbooks, our theme, are discussed

The Edirne Province Yearbooks, published in between 1870-1901, are important references that give us information about Edirne, and the communites and the sanjaks of Edirne.

In the yearbooks, Edirne is depicted form various perspectives. Information about its minerals and sanative waters is given. Information about the contents of the waters and the illnesses which can be cured by these waters are also given.

Not only the community living in Edirne but also the community living in the other regions showed interest in the thermal springs.

When the thermal spring season came, public were going to the thermal springs in groups by carriages. In the course of time, transportation to these thermal springs began to be provided by trains.

Keywords: Thermal Springs, Edirne, Sanative Waters


Giriş

Günümüzdeki karşılığı yıllık olan sâlname sözcüğü; sâl yıl, mektup, kitap anlamına gelen name kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Bir yıllık vakaları göstermek amacıyla düzenlenmiş olan eserlere verilen addır. İngilizlerin yearbook” Fransızların “annurire” deyiminin karşılığı olarak kullanılmıştır.

Fransa’da ilk “annurire” 1793 yılında Miller tarafından, “L’annurire de la Republiqaine” adıyla Paris’te yayınlanmıştır. Yine Fransa’da, almanak (almanach) adlı eserler de neşredilmiştir. Diğer ülkelerde de almanaklar yayınlanmıştır.

Almanak ile salnameyi birbirine karıştırmamak gerekmektedir. Almanaklarda, her şeyden bahsettikleri, hatta mizaha da yer verdikleri halde, salnamelerde genellikle ciddi konulara değinilerek, çoğunlukla bilime ve bir amaca tahsisi olunmaktadırlar.

İlk defa 1847 yılında yayınlanan Osmanlı Devlet Salnamesinde “Sâlname-i Devlet-i aliyye-i Osmâniye”, bir takvim ile birlikte, kısaca devlet teşkilatı da yazılıdır. 1912 yılına kadar düzenli olarak yayınlanmış olan Osmanlı Devlet Salnamesi her yıl, biraz daha gelişerek hacmi büyümüştür. İlk yıllar, yüz küsur sayfayı aşmayan salnameler, sonraları iki, üç yüz en sonunda da yedi sekiz yüz sayfayı bulmuştur. Bu salnamelerde, devletin resmi teşkilatından başka, memurların isimleri, tayin tarihleri, rütbeleri, nişanları gösterilmiş olmaları, birer belge niteliğini taşımaktadır. Tarihi kaynaklar arasında da salnamelerin, önemli yerleri bulunmaktadır.

Konumuz olan Edirne Vilayet Salnameleri, ilk olarak H.1287/M.1870 yılında yayınlanmaya başlamış, H.1319/M.1901 yılına kadar devam etmiş, toplam 28 salname yayınlanmıştır. Bu salnameler de, Edirne ve Edirne Vilayetine bağlı sancak1 ve kazaların2 askeri ve sivil teşkilatında görevli memurların isimleri tek tek verilirken, bazı yıllara ait salnamelerde ise sosyal ve tarihi yapı ele alınmış. Özellikle 1898, 1901 yıllarına ait olanlarda, Edirne’nin tarihi, sosyal ve ekonomik yapısı geniş olarak anlatılarak, Edirne Vilayetine bağlı kaza ve sancaklar hakkında geniş bilgiler verilmiştir.

Resim 1: 1870 yılı Edirne Vilayet Salnamesi.
Resim 1: 1870 yılı Edirne Vilayet Salnamesi.

İlk defa yayınlanmış olan 1870 yılı Edirne Salnamesinde, Edirne’nin, askeri ve sivil teşkilatın yanı sıra, demografik yapısı, nehirleri, koru ve madenleri hakkında geniş bilgiler verildiği gibi; Osmanlılar dönemi Edirne’sinin, birer sıcak su ile tedavi merkezleri olan ve günümüzde, sınırlarımız dışında kalmış olan kaplıcaları3 ile ilgili olarak da, şunlar yazılmıştır:

Filibe’ye bağlı Kopsi nahiyelerinde, merhum Şehabeddin Paşa vakfından Kızılhisar köyünde, Havza adıyla ünlü kagir kaplıcanın suyu bol, meşhur Baden, Baden kaplıcaları gibi hastalıklara iyi geldiği suyu, temiz ve çelik madenidir.

Yanında, İnceğiz adlı diğer bir ılıca var olup, suyu henüz analiz edilmemiş ise de mülâyim (yumuşak) olup, karaciğer hastalıklarına iyi gelmektedir. Suyu çelik ve kükürt maddeni karışımından ibarettir.

Kızıl Ilıcası’nın suyu kükürtlüdür. Huiç köyünde kagir, Kızıllar adı verilen ılıca ile yanında açık bulunan kaynakların suyu, çelik ve bakır madeni içerdiği söylenmektedir.

Karlıova yakınında bulunan Ilıca Köyü ile Koyun Tepe nahiyesinde, Krestova köyündeki ılıcaların suyu, çok sıcak, kumlu ve kükürt madenlidir.

Rusçuk nahiyesinde, Baden Ilıcası adıyla meşhur, bir ılıca vardır. Hasköy kazasında Karaağaç adlı köyde, çok sıcak, suyu kükürtlü üç ılıca vardır.

Pazarcık kazasının, Çine nahiyesinin, Pazar köyünde Sultan Ahmet Han Hazretleri hayrat-ı celîlerinden4 kagir ve havuzları mermer döşemeli, biri kadın, diğeri erkeklere ait iki adet ılıca olup, sularının sıcaklığı 41 derece ve madeni gümüş cevheri olduğu bilinmektedir.

Licne köyünde, biri erkek, diğeri kadınlara ait olmak üzere iki ılıca vardır. Sularının sıcaklığı 43 derece ve kükürt madenlidir. Açıkta bulunan kaynağın ısı derecesi 48 derece olup, gümüş cevheri bulunduğu rivayet edilmektedir.

İsterikçe köyünde bulunan kükürtlü ılıca, 30 derece sıcaklığındadır. Batova köyünde açıkta bulunan kaynağın, 39 derece sıcaklığı vardır.

Bunların dışında Kızanlık’ta, 3’ü kükürtlü, 2’si demir madenli 5 adet ılıca bulunmaktadır.

Zağray-ı atik’e (Eski Zağra’ya) 2 saat uzaklıkta biri kadın, diğeri erkek olmak üzere, iki adet kagir ılıca olup, ahşaptan yapılmış odaları vardır. Suyunun çelik madeninden oluştuğu bilinmektedir.

İslimiye Sancağı’na bağlı Yeni Zağra’da iki, Aydos’da iki kaplıca var olup, kazada olanın suyu çelik ve gayet nefis, ve büyük ılıcanın suyu kükürtlü ve çelik madenli olup, çok meşhur bir kaplıca olmasından; Edirne, İstanbul ve diğer yörelerden halk çok gitmektedirler.

Gelibolu Sancağı’nda5, Ferecik kazasına iki bucuk saat mesafede, bir adet ılıca olup, suyu 50 dereceye kadar hararetli gayet müshil olup, buraya bir yerleri ağrıyanlar,her yıl, ruz-i Hızırın’ın 27.günü, etrafına taştığından o zaman giderler. Edirne ve diğer pek çok yerlerden hastalıklarına çare bulmak isteyen hastalar, ancak o zaman buraya gelir. O zaman burada, dört-beş yüz hasta bulunur.

Bu ılıcanın suyu, çeşitli hastalıklara iyi geldiğinden; hastalar orada birkaç gün içinde hemen yüzde sekseni iyileşir”(6)

Resim 2: 1870 yılı Edirne Vilayet Salnamesinde kaplıcaların anlatıldığı bölüm.
Resim 2: 1870 yılı Edirne Vilayet Salnamesinde kaplıcaların anlatıldığı bölüm.

1898 ve 1901 tarihli Edirne Vilayet Salnamelerinde ise, sadece Dedeağaç yakınındaki Fere Ilıcaları anlatılmakta ve şu bilgiler verilmektedir:

“Dedeağaca iki saat uzaklıkta, tren hattı üzerinde, Fere ılıcaları adıyla meşhur iki ılıca vardır. Almanya’daki Baden ve Bulardük kaplıcalarındaki gibi iyotlu olmakla birlikte, onlardan daha faydalıdır. Başlıca mide ve cilt hastalıkları ile, diğer hastalıklara iyi geldiği bilinmektedir.

Otel ve odaları da bulunan bu ılıcalara, Mayıs’ın on beşinden, Ağustos’un on beşine, hatta, Eylüle kadar gidilir. Binlerce halk buraya gelir. Sultan Beyazıd Veli Vezirlerinden merhum Daut Paşa üzerine kubbe bina eylemiştir.

Birisinin suyu gayet ağır, kokulu olup, bir kuyudan çıkar. Gayet müshildir. Diğerinin suyu oldukça kokusuz olup, içine girerler.

Bunların yakınında bir kebir han vardır ki, merhun Evranos Bey tarafından yapılmıştır.

Cümlesi harap olup, yalnız eseri mevcut ve meşhurdur. Adı geçen ılıcaların batısında gayet mertefiğ bir dağ üzerinde Işıklar Zaviyesi vardır. Abdal zümresinden nefis baba orada yatar. Ekmekçizade Ahmet Paşa merhum, bin senesi hududun da bir zaviye yaptırmıştır (7,8).

Adı geçen ılıcanın suyu Tıp Nezareti tarafından analiz edilmiştir.

Sodyum Klorürü 5.913 gr.

Potasyum Klorürü O.307 gr.

Kalsiyum Klorürü 0.270 gr.

Mağnezyum Sülfat O.099 gr.

Kalsiyum Sülfat 0.364 gr.

Silisilik asit 0.161 gr.

Karbonik asit 0.388 gr.

Demir 0.002 gr.

Alüminyum 0.007 gr.

Az miktarda Sodyum İyodür ile, Sodyum Bromür bulunmaktadır (8).”

XVII. yüzyılda yaşamış, Edirne’nin ilk kent tarihi yazarı olan, Abdurrahman Hibri, Enüs’ül Müsamirin adlı eserinde, kısa da olsa Edirne kaplıcalarına değinmiştir. Hibri bu eserinde; salnamelerden farklı olarak yaşamış olduğu dönemde, Edirne kaplıcaları ile ilgili olarak şunları yazmaktadır :

“Edirne halkı, her yıl iki yüz kadar araba ile büyük bir kafile oluşturup, şehre 3 menzil uzaklıktaki Hasköy kasabası yakınındaki ılıcalara gidip, üç gün kaldıktan sonra, o semtteki, dağlık bir yer içinde bulunan, Nakşibendi tarikatından, Buharalı Osman Baba, adındaki bir azizin zaviyesine gidip, üç gün de orada kalırlar. Bu ılıcaların üzerinde büyük binalar yoktur. Ancak, 1601 yılı içinde Edirne ileri gelenlerinden, Kızılbaş Hasan Ağa ve şerefli kadılardan Çirpani Osman Efendi, bir kaçının üzerine basitçe çatılar yapmışlardır.

Ve yine 200 ve 300 kadar araba ile kalabalık bir gurup Akdeniz sahiline yakın6 Fere ılıcasına gider ki, bununda, Edirne’ye uzaklığı 3 menzildir. Ilıcaların kubbeleri, Sultan Bayezid vezirlerinden Daut Paşa tarafından yapılmıştır. Buraya çoğunlukla hastalar gelir. Ilıca yolundaki bir kuyudan, ağır kokulu bir su çıkar ki, gayette ishal yapıcıdır. Onu içip, barsaklarını yumuşatırlar ve kum içine yatarlar.

Eskiden Edirne halkı, Aydos ve Baraki adlı ılıcalara gitmeyi, adet etmişlerdi. Zamanla bunları bırakıp, adları geçen ılıcalara gitmeye başlamışlardır. Aydos yakınında ki ılıcayı, Sultan Süleyman Han yaptırmıştır. Benzeri olmayan yüksek bir kubbelidir.

Baraki dedikleri, Yeni Zağra’ya yakın, Tunca kıyısındaki bir köydür. Burada, 4-5 ılıca vardır. En iyisi Piri Paşa’nın yaptırmış olduğu ılıcadır ki, büyük bir kubbedir.

Edirne’ye bir menzil uzaktaki Fibele adlı köy yakınında, Humây-ı Sultani içinde Tunca Nehri kenarında, bir ayazma vardır ki, her yıl Ağustos ayının ortasında, Edirne halkından yüz araba kadar insan toplanır, tüm eklem hastalıklarına, nıkrise ve diğer üşütme hastalıklarına yakalanan hastaları götürürler.

Ayazma yakınında, her hasta için birer çukur açıp, içini bir tam gün ateşle ısıttıktan sonra, ateşi boşaltıp, içine çokça ağaç yaprakları ve kuru ot döşeyip, üzerine hastayı yatırdıktan sonra, kebele ile örterler. Etrafından ayazma suyundan döküp, o suyun buharı ile tedavi ederler. Ayazma suyu diğer zamanlarda az akar. Ağustos’ta ise ne kadar kullanılsa bile yine artar.

Edirne’ye bir menzil uzaklıkta, Arda nehri kenarında, Sarıyer olarak tanınan yerde de bir ayazma vardır ki, günde yüz araba kadar insan gidip, suyundan içip, kuma yatar” (9).

Abdurrahman Hibri, adı geçen eserinde de yazmış olduğu gibi, Edirne halkı arasında Fere Ilıcalarına verilen önem, zamanla daha da artmış olmalı ki, H.17 Rebiyülevvel 1325 /M.30.04.1907 tarihli Edirne gazetesinde bu ılıca ile ilgili şu yazı yayınlanmıştır:

Fere Ilıcaları’nın suları romatizmaya iyi geldiği gibi ve içildiği zaman müshil yapıcıdır. İçildiği gibi, etki ederek, şişkinlik gibi her ishalde görülen belirtiler, mideye bir kerede kuvvet verir. Vucüddaki kumları, taşları ve tenyaları düşürmekteki etkisi denenerek meydana çıkartılmıştır.

Adı geçen suyun Mekteb-i Askeriye-i Şahane Nezaretince yaptırılan analizi sonunda :

Sodyum Klorürü 5.914 gr.

Potasyum Klorürü O.487 gr.

Kalsiyum Klorürü 0.207 gr.

Magnezyum Sülfat O.099 gr.

Kalsiyum Sülfat 0.364 gr.

Silisilik asit 0.161 gr.

Karbonik asit 0.888 gr.

Demir 0.002 gr.

Alüminyum 0.007 gr.

Az miktarda sodyum iyodür ile, sodyum bromür bulunmaktadır.” Böyle bir yazının yayınlanmış olması, bu kaplıcalara halkın ilgisinin artmış olduğunu göstermiş olduğu gibi, ayni zaman da, halkın bilgilenmesi de sağlanmıştır.

Demiryolları kurulup, işletilmeye açılmadan önce, kaplıcalara ulaşım ancak at arabaları ile sağlanmakta idi. Demiryollarının kurulması 1874 yılında İstanbul-Edirne ve Edirne-Dedeağaç hattının işletilmeye açılması üzerine, buralara ulaşım, trenlerle sağlanmaya başlamıştır. Kaplıca mevsimi geldiğinde, halkın rahat ve kolay ulaşımının sağlanabilmesi için trenlere ek seferler konulmuş, bu basın yoluyla halka şöyle duyurulmuştur:

“Fere ılıcalarının mevsimi ve paskalyanın ellisi, aya Konstaninus Velihatının günü olması dolayısıyla, Şark Demiryolları Kumpanyası, Haziranın ikisine rastlayan, Mayıs ayının 20. Pazar günü için Edirne’den Dedeağaç’a bir tenzil katar tertip olunmuştur.

Adı geçen katar, alafranga saatle biri kırk geçe, Edirne’den hareketle, Dedeağaç’a kadar olan bütün istasyonlardan ve ılıcalar civarındaki 12. kilometrede bekleyecek,, bütün istasyonlardan yolcu alacaktır. Biletler gidiş ve dönüştür. 4 yaşında olan çocuklardan ücret alınmayacak, 4 yaşından on yaşına kadar olanlardan ücretin yarısı alınacaktır.

Dedeağaç’a uğramadan ılıcalara gitmek isteyenler, ılıcaların 12. kilometrede inebilecekleri gibi, doğruca Dedeağaç’a gidenler, ertesi günü alafranga saatle sabah saat beşte hareket edecek katarla, adı geçen on ikinci kilometreye gelebilirler.

Biletlerin süresi yedi gün olup, bilet sahipleri, Haziranın ikisinden sekizinci güne kadar her adi katarla geri dönebilirler”(10)

Edirne’den, ılıcalara gidecek trenlerin kalkış saatleri ve yolculardan alınacak ücretler her yıl yeniden düzenlenerek, Edirne “gazetesi” aracılığı ile halka duyurulmuştur.

Şöyle ki:

Dedeağaç yakınındaki Fere ılıcaları’nın mevsimi gelmiş olup, İstanbul ve çevredeki diğer illerden gelecek olan halkın masraflarına katkıda bulunmak amacıyla Mayıs ayının 18 ‘i Cuma günü Edirne’den hareket edecek, 201 numaralı trenle buradan ve trenin geçeceği yol üzerinde bulunan diğer istasyonlardan Dedeağaç’a gidecek yolculardan gidiş geliş olmak üzere bir defa ücret alınacaktır.

Mevki / Ücretler

I.Mevki II. Mevki III. Mevki
Edirne'den 77 krş 35 krş 25 krş 50 santim.
Oğrali'den 64 krş 35 krş 25 krş 50 santim
Kuleliburgaz 57krş 30krş 20 krş 75 santim
Dimetoka 51krş 30krş 20 krş 50 santim
Sofular 36krş 25krş 15krş 25 santim
Patklıdan 26krş 15krş 10krş 25 santim
Firecik'ten 15krş 10krş 5 krş 50 santim

Tren, adı geçen tarihte saat 8.30’da Edirne’den hareket ederek, güzergahtaki bütün istasyonlara uğrayarak, oradan da yolcu alacaktır. 4-10 yaş arası çocuklardan ücret alınmayacaktır. Dönüş biletlerinin geçerliliği Mayıs’ın 26 sı Cumartesi günü Dedeağaç’tan hareket edecek olan 222 numaralı katar da dâhildir.”(11)

Sonuç

Salnamelerde; kaplıcalarda görevli bir hekimin bulunduğuna dair, hiçbir bilgi olmadığı için, buralara gelenlerin sağlık kontrolünden geçip geçmediklerini bilemiyoruz.

Bu sıcak su merkezlerine, tedavi amacıyla gidenlerin, burada ne kadar süre kalmış oldukları, kaplıca tedavisinde kaç kür uygulandığı salnamelerde yazılmamıştır. Sadece birkaç gün içinde hastaların yüzde seksen iyileştiğini belirtmektedir. Fakat birkaç gün içinde görülen bu iyileşme için, hastaların ne kadar zaman aralığı ile kaç kür aldığı açıklanmamıştır.

Edirne gazetesinde çıkan, kaplıcalara gidiş ve dönüş için alınan tren biletlerinin geçerliliğini gösteren yazıdan; hastaların burada, en az yedi gün kalarak, tedavi görmüş oldukları kanısındayız.

Kaplıca sularının kimyasal analizinin yapılarak, içerdikleri minerallerin saptanması, halk sağlığına verilen önemin göstergesi olduğu gibi, devletin bu sıcak su ile tedavi merkezlerine vermiş olduğu önemin de bir göstergesidir. Ayrıca, bu merkezlerin denetimsiz olmadıklarını da göstermektedir.

Kaplıca, havuzlarının mermer döşeli olması, o dönemde hijyene verilen önemi göstermesi bakımından önem taşımaktadır.

Kadın ve erkeklerin, kendilerine ayrılan bölümlerde tedavi gördüğü, bu merkezlerde, hastaların rahatlıkla kalıp, tedavi görebilmeleri için, günümüzdeki kaplıca merkezlerinde olduğu gibi bu kaplıcalarda da otel ve odalar bulunmaktadır.

Bu kaplıcalara sadece Edirne ve civarında bulunan hastalar değil, Edirne’nin dışından, diğer yörelerden ve İstanbul’dan da pek çok hastanın, tedavi amacıyla gittiklerini yine salnamelerden öğrenmekteyiz. Bu da kaplıcalara gösterilen ilginin sadece Edirne halkı ile sınırlı olmadığını göstermektedir.

Tren ücret tarifesi incelendiğinde, kaplıcalardan belirli bir sınıfın değil, her kesimden halkın yararlanmış olduğunu görürüz. Kaplıcaya gitmek isteyen herkes için, bütçelerine uygun olarak, tren tarifesinin konulmuş olması, halkın, bu sıcak su merkezlerine rahatlıkla giderek, faydalanmış olduklarını göstermektedir.

Bu merkezlere, hastalar kadar, sağlıklı insanlar da ilgi göstermişlerdir. Hatta çocukların da beraberlerinde götürerek, buralarda birkaç gün kalarak, sıcak suya girip veya çıkan bu suyu içerek kaplıcalardan faydalanmışlardır. Abdurrahman Hibri’nin de yazmış olduğuna göre, Edirne halkı arasında, buralara gidiş ve dönüşler eğlenceler şekline dönüştürülmüştür. Demiryollarının yapıldıktan sonra, Edirne ve diğer yörelerden gelen halkın diğer kaplıca merkezlerine gitmeyi bırakıp, Fere kaplıcalarına gitmelerinin bir nedenin de, büyük olasılıkla, Edirne-Dedeağaç arasında trenlerin çalışması, bunun da ulaşımı kolaylaştırmasından ileri gelmiş olmasıdır.

Resim 3: 1870 yılı Edirne Vilayet Salnamesi kapak sayfası
Resim 3: 1870 yılı Edirne Vilayet Salnamesi kapak sayfası

Kaynaklar

  1. Pakalın, M.Z.,Osmanlı Tarihi ve Deyimleri Sözlüğü C:3, s:105,106
  2. İslam Ansiklopedisi, C:10, İstanbul,Milli Eğitim Basımevi, 1967,s:134-136.
  3. Soylak M. Doğan M.; Kayseri Civarındaki Şifalı kaplıca ve İçmece Suları, Kayseri, Erciyes Üniversitesi Yayınları No:104,1997 s:1-4
  4. Berker N.,Yalçın S., Tıbbiye’nin ve bir Tıbbiyeli’nin Öyküsü Osman Cevdet Çubukcu, İstanbu, Vehbi Koç Vakfı yayınlarından, 2003, s.117
  5. Eyüpoğlu İ.Z., Anadolu İlaçları –Anadolu Üçlemesi 3,1.baskı, Toplumsal Dönüşüm yayınları, İstanbul-1998, s:157-160
  6. H.1287/M.1870 yılı Edirne Vilayet Salnamesi, Edirne Vilayet matbaası, s:169-172
  7. 1898 yılı Edirne Vilayet Salnamesi, Edirne Vilayet Matbaası, s: 370
  8. 1901 yılı Edirne Vilayet Salnamesi, Edirne Vilayet Matbaası, s:1071
  9. Abdurrahman Hibri, Enisü’l – Müsamirin “Edirne Tarihi” Çev.R.Kazancıgil, Edirne, Türk Kütüphaneciler Derneği Edirne şubesi Yayınları No: 24.- Edirne Araştırma Dizisi :14, Acar Matbaası,1996, s:40-42
  10. Edirne “gazetesi”12 Safer 1319
  11. Edirne “gazetesi” 17 Rebiülahir 1325

Notlar


  1. Sancak: Osmanlı devletinde eyaletten küçük,kazadan büyük idare birimi.
  2. Kaza: İlçe
  3. Kaplıca: Yerden kaynaklanan sıcak ve şifalı suların bulunduğu yerlere, bu sulardan yararlanmak amacıyla yapılan hamamlara kaplıca adı verilmektedir (3).
    Çelmik veya ılıca da denilen sıcak su kaynaklarını insanlar, binlerce yıldan beri şifa amacıyla kullanmaktadırlar. Ilıcaların üzerleri kapatılarak kışında kullanılır hale getirilmesiyle ılıca veya kapalı ılıca adı verilen kaplıcalar doğmuştur (4).
    Ilıcalardan eski çağlardan beri yararlanıldığı bilinmektedir. İlk çağlarda suların bir takım kutsallık taşıdığına ve suları, insanlara sağlık, esenlik bağışlayan gizli güçlerin ısıttığına inanılırdı. Bu bakımdan da sular kutsal sayılırdı. Çok tanrılı dinlerin yaygın olduğu bu dönemlerde, ılıcaların koruyucu güçlerin yönetiminde olduğu sanılır, onlara karşı özel bir sevgi, özel bir saygı gösterilirdi. Bu kutsal suların bulunduğu çevre korunur, orada, yılın belli günlerinde törenler düzenlenir, şölenler verilirdi (5).
    Tevrat’ta, Mısırlıların milattan önceki yüzyıllarda sıhhi ve dini düşüncelerle şifalı sulardan yararlandıkları yazılmaktadır. Bu konuda ilk olarak yapıt ortaya koyan, M.Ö.5.yy. da yaşayan Hippokrates olmuştur (3). Eski Yunan ve Eski Roma’da kaplıcaların büyülü güçleri olduğuna inanılırdı. Roma lejyonları savaş öncesi güçlenmek için kaplıcaya gider, savaş sonrası yaralarını orada sararlardı. Ortaçağ’da kısa bir süre gözden düşen kaplıcalar, 17.yüzyıldan itibaren Avrupa’da giderek yaygınlaşmış, sağlıklı yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Akla gelebilecek her türlü hastalığın kaplıcalarda tedavi edilebileceğine inanılıyor, sular içerdikleri minerallere göre sınıflandırılıp, belli hastalıklarda, belli bölgelerde ki ılıcalara gidilmesi öneriliyordu. Avrupa’da, özellikle demiryolu ulaşımının kolaylaşması sonrasında, yüzlerce kaplıca şehri oluşmuş ve kaplıca turizmi doğmuştur (4).
    18.yüzyılda, suların tedavi edici analizi yapılmış, Theophile de Bordeu (1722-1776) tıbbi hidrolojinin temelini atmıştır. Türkler Anadolu’ya geçtikten sonra, kısa zamanda buradaki kaplıca ve içmece sularının imarı ve kullanımlarına büyük önem vermişlerdir (3).
  4. Celîl: Büyük, ulu.
  5. 1870 Edirne Vilayet Salnamesinde bu şekilde yazılmış olduğu için metnin aslına bağlı kalınarak bu şekilde yazılmıştır. Diğer salnamelerde ve Edirne gazetesinde ise Ferecik, Dedeağaç sancağının bir kazası olarak gösterilmiştir.
  6. Abdurrahman Hibri’de bu eserinde Fere ılıcalarını anlatırken Akdeniz sahiline yakın,Edirne’ye 3 menzil uzaklıkta olarak yazmış olduğu için burada da metnin aslına bağlı kaldım.