Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Dr. Rıfat Osman Bey
Nilüfer Gökçe1
Tarih: 27 Ocak 1916 Mustafa Kemal Paşa, Anafartalar zaferinden sonra yeni görevi Kafkas cephesine gitmeden, ordusuyla birlikte dinlenmek için Edirne’ye gelir. Bu, Mustafa Kemal’in Edirne’ye ikinci gelişidir.
Edirne’de 13 Mart 1916’ya kadar kalmış, bu süre içerisinde en yakın dostluğu Dr. Rıfat Osman Bey’le (Tosyavizade) kurmuştur.
Gülhane’de, Reider Paşa’nın yetiştirdiği ilk radyologlarımızdan olan Dr. Rıfat Osman Bey (Tosyavizade), 1899 yılında Mekteb-i Tıbbiye’den yüzbaşı rütbesiyle mezun olmuş, 1904 yılında sol kolağası rütbesiyle Edirne Merkez Asker Hastanesi’ne radyoloji uzmanı olarak atanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, Edirne’ye geldiğinde Dr. Rıfat Osman Bey, Edirne Merkez Asker Hastanesinin başhekimidir. Mustafa Kemal Paşa’nın Edirne’de karşılanmasını ve Onun hakkındaki görüşlerini anılarında şöyle anlatır2:
“Anafartalar’ı müdâfaa eden Mustafa Kemal Paşa, ordusuyla istirahat etmek üzere Edirne’ye gelmişti. Şehrin caddesinde tak-ı zaferler (zafer takları) hazırlandı. Halk yollarına döküldü. Paşa’nın yorgun ve bahadır askerleri bu takların altından, bu halkın duaları, gözyaşları arasından geçerek kışlalara gittiler.
O gün Mustafa Kemal Paşa’yı her türlü alâyişten (gösterişten) uzak, alçakgönüllü mütevazi bir adam olarak görmüştüm.
Bu tarihte Edirne Hastahane-i Askerisi’nde sertabip (Edirne Asker Hastanesinde başhekim) idim. Ordunun Edirne’ye ulaşmasından bir hafta sonra masamdaki telefon çaldı.
Muhabere memuru, kumandan Mustafa Kemal Paşa’nın benimle görüşmek istediğini haber verdi. Kumandan diyordu ki;
– Hastanenizde tedavi olan hastaları görmek arzusundayım. Şimdi veya bugün mümkün müdür? Değilse ne zaman gelebilirim?
Hiçbir tanışmam olmayan bu zatın bu tarz sorgusunun altında bir diğer mefhum gizlenmiş idi. O demek istiyordu ki:
– Ey sertabip (başhekim)!
Hastanenizi ziyaret edeceğim. Kusurların varsa kaldır, yok et. Ve bunun için ne kadar vakit lazımsa tayin et ve beni haberdar eyle. Ta ki günahlarını görmeyeyim.!
Ben bu tarz iltifatlara alışmış idim. Fakat iftihar ederek iddia ederim ki, ben en müşkülperest3 ziyaretçileri bile iskât edecek (susturacak) kadar vazifemi (görevimi) biliyor ve irademde bulunan hastanede üstlerden kaçırılacak kusur bırakmıyordum. Açık bir ifade ile misafir edecek derecede görev taksimi yapmış idim. Paşa’ya şu cevabı verdim:
– Yarın sabahtan akşama kadar umumi (genel) temizlik günüdür. Bugün ve şu saatte teşrif ediniz.
Bir çeyrek sonra kalabalık bir maiyet ile Paşa odamda idi. Erkân-ı Harbiye Reisi ile Sertabibine hastaneyi gezmelerini emretti. Ve masamın karşısındaki koltuğa oturdu. Benim kendisine bakışımdaki manayı okudu ve dedi ki:
– Hayır, ben gezmeyeceğim. Siz, beni o kadar katiyetle davet ettiniz ki, bir komutanın görebileceği noksan(eksiklik) olmasa gerek.
Paşa, muftazar (ayrıntılı) bir surette halimi sordu. Edirne’de uzun müddet ikamet ettiğim için, bu şehir hakkında tarihi ve iktisadi bazı sorular sordu. Cevaplardan memnun kaldı. Ve
– “Zannederim tarih ile hususi (özel) iştigaliniz (ilginiz) var?” sorusunu oldukça mütecessisane (meraklı) bir tavırla sordu.
– “Biraz!” dedim.
Takdim ettiğim kahve ve sigarayı içti. Tarihi sohbetimizin ne kadar uzadığını bilemem. Yalnız Paşa, bir kahve daha ısmarladı. Türk tarihinden bahsederken Hüseyin Hüsameddin Efendi’nin “Amasya Tarihi’nden” bahsettim. Paşa henüz mütalaa etmemiş (incelememiş). Dedim ki: “Bir Yahudi’nin başının altında Tevrat, İsevi’nin koynunda İncil, Müslüman’ın başında Kur’an ne ise Türk’ün elinde de bu kitap!” Yaverini çağırdı ve kitabın ismini yazdırarak derhal sipariş edilmesini emretti.
Akşam olmuş şehre dönüş vakti gelmişti. Paşa’nın refakatinde otomobil ile şehre döndük. Komutanlık Dairesi’nin girişinde Paşa’dan izin alıp, ayrılırken kendisini sık sık ziyaret etmemi tembih etti. Teşekkür ederek ayrıldım.
Çanakkale savaşı sırasında vazifesi (görevi) az olan hastanemizin vazifesi (görevi) bu esnalarda çoğalmış idi. Hem tahammülünden ziyade çalışmaya mecbur olmuş idi
Mustafa Kemal Paşa ile birkaç defa dairesinde görüştüm. Bilhassa Yıldırım Timurlenk Harbi ile sonu hakkındaki şifahi (sözlü) tezlerim Paşa’nın hoşuna gitti. Bilhassa Emir Süleyman’ın meselesini tetkik ettik idi (inceledik)4” demektedir.
Dr. Rıfat Osman Bey, Dr. A. Süheyl Ünver’e yazdığı mektuparında Mustafa Kemal Paşa ile olan sohbetlerinden çok kısa bahseder5.
Kitap Alışverişi
Hızlı ve çok kitap okuyan Mustafa Kemal, Edirne’de kaldığı sürece Dr. Rıfat Osman Bey’le aralarında kitap alışverişi olmuştur.
Mehmet Şeref Aykut, Cemal Kutay’a anlatmış olduğu anılarında bu kitap alışverişinden şöyle bahseder:
“… Yeni Edirne gazetesini çıkarıyordum. Mustafa Kemal, Anafartalar zaferinden sonra yeni vazifesi Kafkas Cephesi’ne gitmeden Edirne’ye dinlenmeye gelmişti. Kendisi ile Hareket Ordusu Kurmayında vazifeli (görevli) olarak 1909’da Edirne’ye geldiğinde tanışmıştık ve dostluğumuz devam ediyordu. O günlerde de devamlı beraberdik.
Tarihe gönülden yakın, tarih adamı olabilme vasfını bu yeterliliğinde yetişmiş Mustafa Kemal’e, bize, Edirne Sarayı, Edirne Tarihi, Edirne Rehnüması (Rehberi) gibi cidden emek mahsulü eserler kazandırmış olan değerli ilim adamı Doktor Tosyavizade Rıfat Osman Bey’i tanıştırmıştım. Bizim sokağımızda delâletimle (aracılığımla) aldığı üç katlı tipik bir Edirne evini, cidden değerli kitaplarla doldurmuştu.
Ben hayatımda, Mustafa Kemal kadar süratle kitap okuyan insana az rastladım. Fakat öylesine muhteşem hafızası vardı ki, hareket ve kararları için dayanak yapmaya değer bulduklarını, gerektiğinde, zaman ve mekânıyla hatırlardı.
Gece geç vakitlere kadar süren beraberliğimizden ayrıldıktan sonra, Dârülmuallimin (öğretmen okulu) müdürü Nafi Atuf’un6 iki katlı lojmanının üst katındaki daireye çekilir, sabahlar, kitabı bitirir, ertesi gece geç vakit beraberce Dr. Rıfat Osman Bey’in evinin önüne gelir, tokmağı üç defa çalar, yukarıdan içinde yeni kitapla inen sepetten geleni alır, okuduğunu koyardı. Romatizmadan rahatsız olan doktorun, bekârda olduğu için aşağıya kadar inmemesi için bu çareyi bulmuştuk7” demektedir.
“Köy Postası Dergisi” sahibi ve yazar Kadri Oğuz, “Hocamın Ardından” başlıklı yazısında;
“Dr. Rıfat Osman, ünlü bir tarihçi ve tarama resim yapmakta usta ressamdı.
Atatürk Anafartalar dönüşünde bir süre Edirne’de kalmış ve bu süre içinde en yakın dostluğu o zaman kolağası rütbesinde röntgen mütehassısı askeri doktor olan Rıfat Osman Bey’le kurmuştur. Doktor bana daima Atatürk’ten bahseder ve O’nun çok okuduğunu söylerdi. Bir gün yine ondan bahsederken:
– “Oğuz” dedi. Bir gece yarısından sonra saat iki buçuk-üç sularında sokak kapısının tokmağı kapıya birkaç kere vuruldu. Bu saatte kim olabilirdi? Cumbadan başımı uzatıp “Kim o” dedim.
– “Ben Mustafa Kemal. Özür dilerim beyefendi, okuyacak kitabım kalmadı da…” cevabını verdi. Birkaç gün önce aldığı kitapları geri getirmişti. Yenilerini verdim ve gitti.”
Söz açılmışken sorayım dedim. Aramızdaki konuşma şöyle devam etti:
– “Atatürk daha ziyade hangi konular üzerinde dururdu?”
– Siyasi tarih, içtimai ve edebi eserler…”
Doktor, geçmiş yılların mutlu anılarına dalarak ve adeta kendinden geçerek sözlerine devam etti:
– “O daha binbaşılığında ve hele Birinci Dünya Harbi’nin ortalarında dünyanın sürüklendiği uçurumun ve bu arada Osmanlı Devleti’nin akıbetini görüyor ve kendisini yavaş yavaş revolüsyoner, bir büyük komutan ve devlet adamı olarak hazırlıyordu.
Kısacası Atatürk büyük, çok büyük adamdı Oğuz !...”
Çok iyi hatırlıyorum; Atatürk 1930-1931 kışının en soğuk bir gününde Serbest Fırka lağvedildikten sonra (memleket gezileri sırasında) Edirne’ye geldiğinde Dr. Rıfat Osman hasta idi. Yatıyordu. Atatürk doktoru göremeyince sormuş ve hastadır haberini alınca “Geçmiş olsun, selam söyleyin” demişti8.
Dr. Rıfat Osman Bey’in Gazi Mustafa Kemal Paşa ile İlgili Görüşleri:
Mustafa Kemal Paşa vazife başında ciddidir. Bu ciddiyet yapma bir ciddiyet değildir. Nitekim tevazu da tabiidir. Paşa ne ciddi olmak ve ne de latifegü (şakacı) görünmek için ihtimam göstermez. O resmidir veyahut gayri resmidir. Ciddidir veyahut değildir.
Ne güçlüğe hiddet eder ve ne de cebr-i nefis ile (kendini zorlayarak) güler. Paşa yalnız asabiyetini9 teskin etmek için mücâdele-i ruhiyede bulunur. Her sarışın gibi çabuk kızarır. Her mavi gözlü gibi asabiliği haşindir. Fakat seri üz zevaldir (çabuk sona erer). Neticesinde kindar olup, olmadığını bilemem10.
Akşam Paşa ile dairede görüşürken musahebemizin (konuşmamızın) mecrası icabı (akışı gereği): “memleketimizde bir inkılabın dakikaları bile acı acı geçiyor. O inkılab ki bir dakikaya mutlaka muhtaçtır” dedim.
Paşa Hazretleri şu cevabı verdiler: “Allah arzunuzu ifa edecek bir büyük adam ihsan etsin.” O büyük adam kimdir ve kim oldu.
Dr. Rıfat Osman (İmza)
Temmuz 1339(1922)
İstanbul11”
Yıl: 1930...
Memleket gezilerine çıkan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın, Edirne’ye geleceği haberini alan (Tosyavizade) Dr. Rıfat Osman Bey çok heyecanlanır ve hemen hazırlıklara başlar. Bunu da Ord.Prof.Dr.A.Süheyl Ünver’e yazdığı mektuplarında şöyle dile getirir.
“Gazi Paşa’nın12 buraya geleceğini sanırım.
Fakat resmi elbisem yok. Dün ölçüldüm. Fakat terzi on beş günden önce veremem dedi. Bilmem ne olacak. Hepsi ne ise, burada şapka satan da yok. Bu ya sana angarya olacak yahut Mesih’e. Fakat büyük olasılıkla piyango Mesih’e çıkacak. Hele bir bakalım…
Gazi’nin Gelişi İçin Kolalı Gömlek Yakası Siparişi…
Edirne köprüleri makalesinin birincisini bol bol resimlerle gönderdim. Fakat hala anlayamadığım bir yön varsa da pek sessizdir.
Çünkü makale ile beraber, posta ile iki lira göndererek, burada bulamadığım kolalı yakalıkları13 göndermesini istemiştim.
Sen o sırada hasta idin. Gazi’nin Edirne gezisi de yaklaşmış idi. Ben senelerden beri kolalı gömlek kullandığım için yeni yakalıklarımda yok idi. Gerçi eski güzel yakalıklarım var. Hem düzinelerle. Fakat o zaman Rıfat Osman’ın yakaları kırk bir idi. Şimdi ise otuz yediye düştü.
Paşa’nın gezisi bir süre ertelenmemiş olsa idi, yakalıksız kalacaktım. Gerçi burada var ama yükseklikleri dört santim. Hâlbuki bana beş buçuk lâzım. Aklım kısa, boynum uzun.”
Atatürk, 21 Aralık 1930 Pazar akşamı Kırklareli'nden Edirne'ye gelir. Dr. Rıfat Osman Bey hastadır bu durum onu çok üzmektedir. Ord.Prof.Dr.A.Süheyl Ünver’e yazdığı mektubunda, hasta halini ve Gazi’ye bağlılığını şöyle anlatmaktadır :
21 Aralık 1930
Akşam, 18.00’de eve girdim. Bir saat sonra yine arkamda hafif kaşıntı başladı. Fakat asıl belalısı, bari bu kaşıntının şiddetini hafifletmek için dünyada ne çare vardır?
Ne yapacağım Yarabbi. Saat iki. Gözlerimde bir mili gram uyku yok. Başım kazan…
Bak Süheyl, şu başıma gelenlere!
Ya bir taraftan bir hava eserde tarih meraklısı olan Gazi Paşa çağırtacak olursa ne yapacağım. Bu olasılık çok çok var. İnşallah unutur.
Ah Süheyl ah!...
Nasıl olacak ta ben bu geceyi geçireceğim14.
24 Aralık 1930/ Saat:14,15 :
Geceyi, acılar içinde geçirdim. Sabah, 8-10 arası uyumuşum, bayılmışım. Bugün çıkmadım. Sen kadere bak ki, Hazreti Gazi, bugün hem okulumu hem de hastanemi gezecek.
İki gün önce ayaküstü görüştüğüm Ruşen Eşref Beyle, bizim eski arkadaşlardan Doktor Kâmil Beyi bekliyordum. Hastaneye gelecekler imiş. Hastalığımı, Doktor Ziya söylemiş. Şimdi eve gelecekler imiş. O’da gelecekmiş.
Ruşen Bey, bizim köşede kalan eseri15 görecek ve Paşa’ya da bilgi verecek idi. Bilmem, ne yapacağımı şaşırdım kaldım. “Hastaneye gelmedi ve gelmeyecekmiş.”
24 Aralık Saat:22.00 :
Dediğim saatte Sıhhiye Vekâleti “Sağlık Bakanlığı” Müsteşarı Dr. Hüsameddin, Dr. Fuat Kâmil ve Ruşen Eşref Bey geldiler. Oldukça fazla çene çaldık. Kitabın yalnız resimlerini gördüler. Özellikle taramaları pek sevdiler. Paşa hazretlerine evvelki gece kitabı söylemişler. Bugün alıp, götürdüler (yalnız resimleri).
Atatürk’ün Edirne Ziyaretinde Rıfat Osman Bey’in tablolarını görmesi…
Saat:14,25
Aziz Süheyl….
Son geceyi burada geçiren ve bugün ayrılacak olan Gazi Hazretleri Ruşen Eşref Bey aracılığı ile levhaları (tabloları) tamamen gördü. Çok beğendiğini, bu sabah erken evime gelen fırka (parti) üyesinden Eczacı Ferit Bey söyledi. Yanında bulunanlara şu sözleri söylemişler:
“Ne için bir türlü memleketimizi tanımıyorum. Nedir bu zatın mesaisi (Bu kişinin işi nedir?) Bu ne geniş özverili bir ilim çalışmasından bir vatandaşım bulunduğundan haberimiz bile yoktur.”
Saat 12.00’de Ruşen Bey resimleri getirdi. O’da eserin mutlaka bastırılacağını ve senin bana Paris’ten gönderdiğin ……. koleksiyonu halinde bir albüm gibi resimlerin Viyana’da basıldıktan sonra, baş tarafına tarihi bilgilerin konulmasının kararlaştırıldığını ve renklilerin de renkli olarak basılacağını söyledi16.”
İmza (Dr. Rıfat Osman)
Sonuç olarak; Dr. Rıfat Osman Bey’in Gazi için yaptığı hazırlık, O’na verdiği önem ve saygıyı göstermektedir. Bütün hazırlıklarına rağmen hastalığı, Atatürk’le görüşmesine engel olmuştur. Evinde kendisini ziyarete gelen Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Dr.Hüsameddin, Dr.Fuad Kâmil ve Ruşen Eşref Beyler aracılığı ile tablolarını ve üzerinde çalıştığı kitabının Mustafa Kemal’in görmesini sağlamıştır.
Atatürk, Edirne’de çok kalamamış, Menemen olayını haber alır almaz Edirne’den ayrılmıştır.
Bir yıl sonra, 1931’de Edirne Valiliğince “Atatürk Anıtının” yapılması için Vilayette oluşturulmuş komisyonda Dr. Rıfat Osman Bey de bulunmaktadır.
Kaynaklar
- Şerbetçi E. “Dr. Rıfat Osman’ın Anı Defteri”,Asklepios,Ocak-Şubat-Mart-2004, No:04
- Tosyavizade Dr. Rıfat Osman Bey’in,Dr.A.Süheyl Ünver’e yazdığı,R.30 Teşrin-i evvel 1341/M.30 Ekim 1925 tarihli mektubu,
- Kazancıgil R,Gökçe N; Tosyavizade Dr. Rıfat Osman Bey’den Ord.Prof.Dr.A.Süheyl Ünver’e Edirne Mektupları C:1, 2016,Edirne,
- Kutay C.; Üç Devirde İrfan ve Vicdanın Hasreti Millet ve Devletini Arayan Adam Mehmed Şeref Aykut 1874-1939, İstanbul-1985, s:36
- Kadri Oğuz, “Hocamın Ardından” Yöre, Sayı: 25-26,“69. Ölüm Yıl Dönümünde Dr. Rıfat Osman’a Saygı” Sayısı,2002,s:84-85.
- Yaprak M, “1916 Kışında Edirne’de İki Kitap Sever: Mustafa Kemal ve Rıfat Osman”, I.Edirne Tıp Tarihi Günleri Bildirileri, Edirne-2001, s:36-40
- Dr. Rıfat Osman Bey’in, Dr.A.Süheyl Ünver’e yazdığı 24 Aralık 1930 tarihli mektubu
Notlar
- T.Ü. Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik ABD. Emekli Öğr. Gör./ Edirne↩
- Şerbetçi E. “Dr. Rıfat Osman’ın Anı Defteri”,Asklepios,Ocak-Şubat-Mart-2004, No:04,s:67↩
- Müşkülperest: Zor beğenen↩
- Şerbetçi E. “Dr. Rıfat Osman’ın Anı Defteri”,Asklepios,Ocak-Şubat-Mart-2004, No:04,s:67↩
- Tosyavizade Dr. Rıfat Osman Bey’in,Dr.A.Süheyl Ünver’e yazdığı,R.30 Teşrin-i evvel 1341/M.30 Ekim 1925 tarihli mektubu, Kazancıgil R,Gökçe N; Tosyavizade Dr. Rıfat Osman Bey’den Ord.Prof.Dr.A.Süheyl Ünver’e Edirne Mektupları C:1, 2.bsk.2016,Edirne,s:72↩
- Nafi Atuf Kansu; eğitimci-yazar, siyaset adamı (1891 - 1948). Şair ve yazar Ceyhun Atuf Kansu’nun babası.1927’de milletvekili seçilerek hayatının sonuna kadar Erzurum ve Kırklareli milletvekili olarak TBMM’de bulundu.↩
- Kutay C.; Üç Devirde İrfan ve vicdanın hasreti millet ve devletini arayan adam Mehmed Şeref Aykut 1874-1939,İstanbul-1985,s:36↩
- Kadri Oğuz, “Hocamın Ardından” Yöre, Sayı: 25-26, “69. Ölüm Yıl Dönümünde Dr. Rıfat Osman’a Saygı” Sayısı,2002,s:84-85. Yaprak M, “1916 Kışında Edirne’de İki Kitap Sever: Mustafa Kemal ve Rıfat Osman”, I.Edirne Tıp Tarihi Günleri Bildirileri, Edirne-2001, s:36-40↩
- Asabiyet: Sinirlilik↩
- Şerbetçi E. “Dr. Rıfat Osman’ın Anı Defteri”,Asklepios,Ocak-Şubat-Mart-2004, No:04,s:67-68↩
- Şerbetçi E. “Dr. Rıfat Osman’ın Anı Defteri”,Asklepios,Ocak-Şubat-Mart-2004, No:04,s:67-68↩
- Dr. Rıfat Osman Bey, mektuplarında Atatürk’e “Gazi, Gazi Paşa ” olarak hitap eder. 21 Haziran 1934’te soyadı kanunu çıkartılmış. 24 Kasım 1934’te TBMM tarafından oy birliği ile kabul edilen 2587 sayılı kanunla Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e "Atatürk" soyadı verilmiştir.↩
- Yakalık: Erkek gömleklerinin yaka kısmına takılan eğreti yaka↩
- Dr. Rıfat Osman Bey’in, Dr.A.Süheyl Ünver’e yazdığı 12 Aralık 1930 tarihli mektubu.↩
- Edirne Tarihi’ni.↩
- Dr. Rıfat Osman Bey’in, Dr.A.Süheyl Ünver’e yazdığı 24 Aralık 1930, saat:14,25’te ki mektubu. Kazancıgil R,Gökçe N; Tosyavizade Dr. Rıfat Osman Bey’den Ord.Prof.Dr.A.Süheyl Ünver’e Edirne Mektupları C:1,2.bsk. 2016, Edirne, s:103-117↩