Edirne Selanik Manastır Asker Hastaneleri ve Dr. Rıfat Osman Bey

EdirneDr. Rıfat Osman
Güncelleme:
Edirne Selanik Manastır Asker Hastaneleri ve Dr. Rıfat Osman Bey

Dr.Ratip Kazancıgil – Nilifer Gökçe
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı /Edirne

2.Ordu Merkezi olan Edirne'de Müşir Veysel Paşa döneminde 1000 yataklı bir hastane yaptırılmıştır. Hastane toplam 70 oda ile 24 koğuştan oluşmaktadır. Hastanede geniş bir poliklinik odası bir eczane de bulunmaktadır. Geniş bir personel kadrosuna sahiptir.

Osmanlılar döneminde 3. Ordu merkezi olan Selanik'te de dört bloktan oluşan bir askeri hastane yaptırılmıştır. Bu hastane de elli yataklı "gureba" kısmı da yer almaktadır.

Bakteriyoloji uzmanı Dr.Arif Bey tarafından ilk defa bu hastanede tifo aşısı uygulanmıştır.

Manastır Asker Hastanesi 1837 yılında yaptırılmıştır. Hastanenin bir ameliyathanesi bulunmaktadır.

Edirne-Selanik- Manastır Asker Hastanelerinin ortak özelliği üçünün de radyoloji bölümlerinin Dr. Rıfat Osman Bey tarafından kurulmuş olmalarıdır. Dr. Rıfat Osman Bey, 1904 yılında Selanik ve Manastır Asker Hastanelerinin röntgen servislerini kurduktan sonra Edirne'ye gelmiş ve Edirne Merkez Asker Hastanesi'nin radyoloji bölümünü kurmuştur.

Edirne – Selanik – Manastir Military Hospitals and DR. RIFAT OSMAN BEY

During the Müşir Veysel Pasha period, a military hospital with capacity of 1000 beds was built in Edirne - the second military base. Hospital consists of 70 rooms and 24 wards. Also, in the hospital, there exists a very large polyclinic room and a pharmacy. Hospital had wide range of medical staff.

During Ottoman period, a military hospital consisting of four blocks was built in Selanik - the third military base. In this hospital, there is a "gureba" section with capacity of 50 beds. Microbiologist Dr. Arif Bey gave the first typhoid vaccine in this hospital.

Manastir Military hospital was built in 1837. The hospital has one surgery room. The common characteristic of Edirne, Selanik, and Manastir Military Hospitals is that radiology departments of these three hospitals were found by Dr. Rıfat Osman Bey.

After founding the radiology services in Selanik and Manastir Military Hospitals, Dr.Rıfat Osman Bey came to Edirne and found the radiology service in Edirne Central Military Hospital in 1904.

EDİRNE MERKEZ ASKER HASTANESİ

2.Ordu Merkezi olan Edirne'de, askeri hastane varsa da, hastaların ihtiyacını karşılamadığından, günümüzde "Edirne Kapalı Cezaevi" olarak kullanılan ve halk arasında "Yanık Kışla" olarak bilinen Piyade Kışlası'nın arkasında, Tepebağlar mevkiinde kamulaştırılan alan üzerinde Müşir Veysel Paşa zamanında bin yataklı yeni bir asker hastanesinin yapımına başlanmıştır (1–2).

120 metre eninde, 160 metre boyunda olan hastane, kısa zamanda bitirilip, gerekli olan yatak ve döşeme ile tıbbi alet ve araçlar tedarik edilerek, H.4. Rebiülahir. 1307/M. 28 Kasım1889 tarihinde, Edirne halkı, piyade, süvari ve topçu alaylarının hazır bulunduğu bir törenle hizmete açılmıştır.

Hastanenin, bulunduğu yer çok havadar olup, binasının zerafeti herkesi hayran bırakacak güzelliktedir (3). Hastanenin giriş kapısı üzerine konulmuş olan şiir, binanın temel atılışı sırasında Serasker Mektupçusu Muhtar Efendi tarafından okunmuştur.

Hükm- endîşe Hamid Han-ı Kerim

Zıllı feyâzı hekim-i mescûd

Nabızgir-i ilel tab-ı emü raz

Hikme efrûz-u devâhâne-i cûd

Hastane yaparak askerine

Sâye-i hikmet-i oldu memdûd

Her gelen hasta bulur feyz-i hayat

Bundadır sırrı mesiha meşkûd

Dedi târihini Muhtar kulu

Afiyethâne-i Câvîd-i cünûd

Toplam yetmiş oda ile yirmi dört koğuştan oluşan hastanede bir mutfak, bir hamam, bir çamaşırhane, bir depo, bir eczane, geniş bir poliklinik, müdür, baştabip, eczacı, yazı işleri ile subay, görevliler ve hizmetliler için ayrı odalar bulunmakta idi (4–6).

Edirne Merkez Asker Hastanesi
Edirne Merkez Asker Hastanesi

Dr. Rıfat Osman Bey; Edirne Rehnüması adlı eserinde, "dört duvar, ortasında bir avlu olarak yapılan hastane binası, eski model hastaneler (tollet) tarzında," olduğunu yazmaktadır. Hastanenin geniş bir avlusu, ortasında bir minareli kubbeli bir cami ve altında, Edirne'nin kuzeydoğusunda yer alan Sarayakpınar Köyü'nden gelen suyun depolandığı büyük bir su deposu mevcuttur. Hastanenin Röntgen Dairesi (1907–08) Dr. Rıfat Osman Beytarafından kurulmuştur (5, 7).

Laboratuarı, devrin ihtiyaçlarına cevap verebilecek durumdadır. Kimyahanesi 1907–1908 yılında Edirneli Binbaşı Ahmet Refik Beytarafından düzenlenmiştir. Etüv dairesi, buharlı makinelerle donatılmış, son derece modern çamaşırhanesi ise, Sıhhiye Müfettişi Ferik Selami Paşanın gayreti ile kurulmuştur (5).

Eczanesinden sadece yatan hastalar değil, ayakta tedavi gören subay ve aileleri de yararlanmakta olan ve her türlü cerrahi müdahalelerin yapıldığı hastane, geniş bir personel kadrosuna sahip olup, 2. Ordu komutanı ve devlet erkânı tarafından da zaman zaman teftiş edilerek denetlenen idi (6–9).

1901 yılında Edirne Merkez Asker Hastanesi'nde görev yapan personel (10).

Umumi SıhhiyeMüfettişiSertabip "Başhekim" Miralay Ahmet Avni Paşa
Birinci Tabip Miralay Hüsnü Bey
İkinci Tabip Kaymakam Hacı Aziz Bey
Tabip Miralay Civani Bey
Başeczacı Kaymakam Bekir Sami Bey
Tabip Kaymakam Mehmet Arif Bey
Tabip Binbaşı Ali Neşet Efendi
Tabip Binbaşı Vasil Efendi
Tabip Binbaşı Ropen Efendi
Tabip Binbaşı Abdullah Nazmi Efendi
Tabip Sağ Kolağası Mehmet Fuat Efendi
Tabip Sağ Kolağası Mehmet Cemal Efendi
Tabip Sol Kolağası Ethem Efendi
Tabip Sol Kolağası Ali Efendi
Tabip Mülâzım-ı evvel Aziz Efendi
Tabip Yüzbaşı Ferid Efendi
Tabip Yüzbaşı Ahmet Cemil Efendi
Tabip Yüzbaşı Abdullah Efendi
Tabip Yüzbaşı Besim Ahmet Efendi
Müdür Alay Kâtibi Hasib Efendi
Birinci Kâtip Sabri Efendi
İkinci Kâtip Sadık Efendi
Birinci Eczacı Sol Kolağası Ahmet Efendi
Eczacı Antuvan Peyar Efendi
Eczacı Salih Efendi
Eczacı Mülâzım-ı Evvel Şevket Efendi
Eczacı Ömer Efendi
Eczacı Nivle Efendi

Dr. Esat Bey, Balkan Savaşı sırasında Merkez Asker Hastanesi cerrahlığını büyük bir ustalık ve soğukkanlılık ile yürütmüştür. Savaş sırasında hastanenin koridorları bile yaralı askerlerle dolup taşmıştır. Hastaneye savaş sırasında yaralanan askerlerin yanı sıra, şiddetli geçen kış yüzünden, soğuktan donmuş askerler de getirilerek tedavileri yapılmıştır (11).

Balkan Savaşı sırasında askerler arasında kolera, lekeli humma, tifüs gibi salgın hastalıklar çıkmış, salgın hastalıklarla mücadele sırasında pek çok subay ve er hayatını kaybetmiş, hekimlerden de bu hastalıklara yakalanıp ölenler olmuştur. Hastane bahçesinde bulunan çeşme, Balkan Savaşı sırasında salgın hastalıklardan ölen askerlerin anısına yapılmıştır.

Balkan Savaşında Edirne Merkez Asker Hastanesi'nde Görev Yapan Personel (12)

Başhekim Miralay Fuat Bey
Cerrah Yüzbaşı Esat Bey (Hastanenin çok değerli cerrahı)
Kimyager Dr. Ahmet Rıfat (Faziletli, işinde uzman bir kişi idi. )
Tabip Giritli Dr. Kazım Bey (Lekeli hummadan öldü)
Tabip Kâğıthaneli Dr. Cemal (Fedakâr bir zattır)
Tabip Dr.Kemal
Tabip Dr. Binbaşı Eşref Bey
Cerrahbaşı Mehmet Efendi. "Mütevazi ve gururlu bir işidir."
Cerrah Dr. Rıfat Osman "Emraz-ı dâhiliye ve Röntgen Şefi"

1914 yılında çıkan salgın hastalıklarla savaşmak için, hastaneye, Sıhhiye Dairesi Başkanı Dr. Numan Bey tarafından, Prof. Dr. Abdülkadir Noyan ve Gülhane bakteriyoloji asistanlarından Tokatlı Hamdi Bey atanmışlardır (13).

Edirne'nin Bulgarlar tarafından işgali sırasında, hastanedeki hekimler de, Bulgarlar tarafından esir alınmış, fakat bunlar diğer esirler gibi Bulgaristan'a gönderilmeyip, hastaların tedavileri için hastanede bırakılmışlardır. Bu işgal sırasında hastanenin radyoloji servisi sökülerek Bulgaristan'a götürülmüştür (5).

1915 yılında, Edirne Merkez Asker Hastanesi'ne dermatoloji uzmanı olarak Dr. Hulusi Behçet atanmış, 1918 yılına kadar da burada hizmet vermiştir (14). Çanakkale Savaşı'ndan (1915–1916) sonra ordusuyla birlikte Edirne'ye gelen Mustafa Kemal Paşa hastaneyi ziyaret etmiştir (15).

Galiçya cephesinde savaşan Osmanlı birliklerinin hasta ve yaralıları Edirne Merkez Asker Hastanesi'nde tedavi edilmişlerdir. Hasta ve yaralılar, Malta Şövalyelerinin ve Avusturya prenslerinin koruması altında, cerrah ve hemşirelerden oluşan bir sağlık gurubunun bulunduğu özel bir trenle Edirne'ye getirilmişlerdir (16).

Sağlık Başkanlığı'ndan Binbaşı Rudnuvalet Bey ile birlikte gönderilen gezici bakteriyoloji laboratuarı 12 Şubat 1916 tarihinden itibaren hastane de çalışmaya başlamıştır (17).

Soldan birinci Binbaşı Rudnuvalet, Dr.Rıfat Osman, Yarbay Vimler ve Hanımı(17)
Soldan birinci Binbaşı Rudnuvalet, Dr.Rıfat Osman, Yarbay Vimler ve Hanımı(17)

1920 yılında hastane başhekimliğine Dr. Cevdet Saraçoğlu getirilmiştir (18). 26 Temmuz. 1920 yılında, Edirne Yunanlılar tarafından işgal edilince hastaneye Yunanlı bir başhekim atanmıştır.

Cumhuriyet döneminde bu bölgede asker hastanesine gerek görülmemiştir. II. Dünya Savaşında hastane, restore edilerek beş yüz yatak kapasitesi ile yeniden faaliyete geçirilmiş. Uzman hekim sayısı da artırılmıştır.

1941'de hastane Gemlik'e taşınmış, daha sonra Gemlik'ten Çankırı'ya taşınma emrini almış ve burada Edirne Hastanesi kimliğini tamamen yitirerek, Memleket İçi 308 numaralı Çankırı Hastanesi adını alarak, seferberlik yıllarının sonuna kadar çalışmalarını burada sürdürmüştür.

Hastane binası bir süre Jandarma Okulu olarak hizmet vermiş, daha sonra terk edilmiştir (6). 1969 yılında ayakta olan binada, Edirne Tıp Fakültesi'nin açılması düşünülmüş ise de vazgeçilmiş. 1985 yılında binanın yıkık ta olsa duvarları dururken, günümüzde hastaneden geriye sadece yıkık bir tek duvar kalmıştır.

SELANİK ASKER HASTANESİ

Osmanlı'nın Üçüncü Ordu Merkezi olan Selanik'te bir Asker Hastanesi bulunmaktaydı. Dr. Rıfat Osman Bey'in daha ileri ve gelişmiş bulduğu bu hastane, birbirine bitişik dört bloktan ibaret olup, orta kısmı üç, diğerleri ikişer katlı zemin ve bodrumu ihtiva etmekte ve her türlü tertibatı sıralanmış bulunmaktadır.

Selanik Asker Hastanesi (19).
Selanik Asker Hastanesi (19).

Hastane binasında, giderleri belediyece karşılanan elli yataklı bir "gureba" kısmı da yer almaktadır. (19). H.1310/M.1892–93 tarihli Selanik Vilayet Salnamesi'nde Selanik Belediyesi'nde görevli memurlar arasında hekim, cerrah, ebe ve eczacıların adı geçmektedir. Adı geçen salnamede, Selanik Belediyesi'ne ait bir hastaneden bahsedilmediğinden dolayı, salnamede adı geçen hekim ve eczacıların, Selanik Asker Hastanesi içinde hizmet veren "gureba" bölümünde görev yaptıklarını düşünmekteyiz.

H.1310/M.1892-93'de Gureba Hastanesi'nde görevli hekimler (20).

Ser Tabip "Başhekim" Buga Efendi
İkinci Tabip Alper Nesim Efendi
Cerrah Bilal Fevzi Efendi
Eczacı Hanrikof Efendi
Eczacı İlya Nesim Efendi
Eczacı Mustafa Arif Efendi
Ebe Madam Harikayla
Ebe Madam Serina

Ayrıca H.1270/M.1853–54 tarihlerinde Selanik'te bir Heyet-i Sıhhiye-i Askeriye'de bulunmakta olup, başkanı Fırak, Başhekimi Miralay Matkoviç'di. Maiyetindeki Dr.Miralay Aleksandr, Tabip Kaymakam Arif (H.1281/M.1864-65), Dr.Kaymakam Kamuhi (H.1284/M.1867-68 ) Binbaşı Jak (H.1282/M.1865-66 ) Solkolağası Yüzbaşı Nikoli ve Lütfü Beyler bütün ordu işleri ile birlikte hastanede de görevli idiler. Ayrıca limanda bulunan harp gemilerinin doktorları da hastane hizmetinde görevlendiriliyordu (19).

H.1310/M.1892-93 Tarihli Selanik Vilayet Salnamesine göre Selanik Sıhhiye Heyeti (20)

Başhekim Miralay İskender Bey
Cerrah Miralay Jak Bey
Birinci Tabip Kaymakam Hüsmen Bey
Müdür Ahmet Feyzi Efendi
Alay Kâtibi

Cerrah Jak, Haydarpaşa Askeri Hastanesi'nde staj görmüş, 1876'da kolağası olarak atanmış olduğu bu hastaneyi bir okul haline sokmuş, hekimlere ve sıhhiye erlerine hocalık yapmış, Ordu Müfettişliğinin Sıhhi Müşaviri olarak da bölge hastanelerinde birçok yeniliklere öncülük etmiştir (19).

H.1319/M.1901-02'de Miralay Mehmet Muhsin Bey "birinci hekim", H.1321/M.1903-04'te Dr.Niko ve H.1325/M.1907-08'de Solkolağası Sina Efendi'de hekim olarak Selanik Asker Hastanesi'nde görev yapmışlardır (21).

Tifo aşısı, Dr.Bakteriyolog Arif Bey tarafından ilk defa bu hastanede uygulanmıştır (19).

MANASTIR ASKER HASTANESİ

Yugoslavya'da ilk askeri hastane 1837 yılında Manastır'da kurulmuştur. Manastır Mevki Hastanesi adı altında hizmete sokulan kuruluş, önceleri Rumeli ordusu, 1864'ten sonra de 3.Ordu müfettişliğine bağlı kalmış, merkez hastane olmuştur(22). Hastane, Manastır'a iki kilometre uzaklıkta olup, bir de ameliyathanesi bulunmakta idi (19).

Manastır, önemli bir askeri yerleşim alanı olması nedeniyle, birçok kışla yapılmıştır. 1844 yılında yapımına başlanan Manastır Süvari Kışlası ile birlikte bir de askeri hastane yaptırılmıştır.

1844'te Manastır Süvari Kışlası ile Manastır Askeri Hastane'sinin yapılış tarihini gösteren kitabe şiiri Silistre Müşîri Kethüdalık hizmetinde bulunan Resa Efendi tarafından yazılmıştır: Padişah tarafından da beğenilen şiir şöyledir:

Tarih-i Hastahâne-i Asâkir-i Nizamiye-i Hazret-i Şahane der-Manastır (23)

Dâver-i hurşîd-eser fermân revâ-yı huşk-u ter

Şehriyâr-ı dâd-güster hazret-i Abdülmecid

Âlem âsâyiş bulup kesbetdi hüsn-i intizâm

Olalı zıll-ı zalîl-i adli ifâka medîd

Gâşiye-i berdûşu dârâ Cem-i kemîne bendesi

Maûn-u hâtemdir ki ihsanına kemter abîd

Mahz-ı ilhâm-ı Hudâ ârâ-yı zât-ı şevketi

Fikri sâib-i nemîk gâlib-i re'y-ü tedbiri sedîd

Adlde Faruk-eser ilm-ü şecâ'atde Ali

Aklı Eflatun'a gâlib tarz-ı zühdü Bâyezîd

Etmemişdi bir hekîmin aklına asla hutûr

Ceyşine hikmetce tanzim etdiği vaz'-ı cedîd

Hastane yapdırıp şehr-i Manastır'da bu dem

Askerisin eyledi ihyâ şehinşâh-ı ferîd

Hem mu'allâ hem havâdâr ve hem gâyet metin

Küpyâ bâğ-ı irem oldu bu mevkide pedîd

Hasret olsun hastalık zebhine askeri

Hıfz ede cümle elemden ceyşini Rabbu'l-vahîd

Söyledi itmâmının tarih-i tâmını Resa

Nev-musanna' dâr-ı bîmâr yapdı Şah Abdülmecid

Hastane müdürü olarak görev yapan Fethullah Efendinin tutmuş olduğu hastane aylık gider kayıtlarından hastanenin 1846'da kısmen, 1850'de tamamen hizmete açıldığını öğrenmekteyiz.

1867'de dört hekim, beş eczacı ve dört cerrah, 1878'de altı hekim, on iki cerrah ile görevini sürdüren hastanenin binası, süvari birliklerine kışla olmak üzere değişikliğe uğramış. Bunun üzerine yeni bir hastane binasının yapılması öngörülerek, 1885'te Fazlı ve Kemal Paşaların valilikleri sırasında yeni hastane binasının yapımına başlanmış 1887'de Ahmet Eyüp Paşa tarafından tamamlanmıştır (19).

H.1314/M.1896–97 yılında Manastır Merkez Asker Hastanesi'nde görev yapan hekimler (24):

Sertabip "Başhekim" Miralay Hüseyin Sabri Bey
Birinci Tabip Miralay İbrahim Bey
İkinci Tabip Kaymakam Cemal Bey
İkinci Tabip Kaymakam Salih Bey
Başeczacı Kaymakam Halit Bey
Müdür Kolağası İsmail Şevki Efendi
Tabip Kolağası Hakkı Efendi
Tabip Yüzbaşı Tayyar Efendi
Tabip Kolağası Mehmet Arif Efendi
Eczacı Kolağası Asım Efendi
Eczacı Kolağası Haydar Efendi
Eczacı Kolağası İzzet Efendi
Eczacı Kolağası Hüsnü Efendi
Birinci Cerrah Muhameleddin Efendi
Cerrah Ahmet Efendi
Cerrah Yakup Efendi
Cerrah Hafız Hüseyin Efendi

1896–97 yılında hastane yeni binasında, yedi hekim, beş eczacı, dört cerrah ve bir hastane müdürü ile görevini sürdürmüştür.1908'de Dr. Refik Saydam, bu hastanede görev yapmıştır (22).

Dr. Rıfat Osman ve Edirne-Selanik-Manastır Asker Hastaneleri'nde Röntgen Bölümlerinin Kurulması

Röntgen bulunuşundan on yıl sonra, Edirne Selanik Manastır ve Üsküp asker hastanelerine röntgen cihazları temin edilmiştir. Bunlar için yeni bir bölüm de yapılmıştır.

Bu kentlerde bulunan askeri hastanelerin röntgen bölümleri Gülhane Hastanesi Radyologlarından Dr. Rıfat Osman "Tosyavizade" tarafından kurulmuştur. Örnek olarak ta Gülhane hastanesi alınmıştır.

Dr. Rıfat Osman ( 1874 -1933)

İlk radyologlarımızdan olan, Dr. Rıfat Osman Bey, 18 Şubat 1874 tarihinde Üsküdar, Harem İskelesi, Mektep Sokak'taki bir evde doğmuştur. Babası, Osman Fevzi Efendi çeşitli illerde naiplikte bulunmuş, hayatının sonlarında dava vekilliği yapmıştır.

İlk eğitimini babasından alan Dr. Rıfat Osman Bey, 1880 yılında Sultan III. Selim Han Vakfından olan "Selimiye İptidai Mektebi" ne başlamıştır. H.1300/M.1882/1883'de Paşakapısı Rüştiye-i Askeriyesi'ne, 3 Haziran 1889'de Kuleli Askeri Lisesi'ne ve 1892'de de Mekteb-i Fünun-u Tıbbiye-i Şahane'ye kayıt olmuştur.

Rıfat Osman Bey, Tıbbiye-i Şahaneden R.16 Mayıs 1315/M.28 Mayıs 1899'da yüzbaşı rütbesiyle mezun olmuştur. Bu sırada Bonn Üniversitesi'nden İstanbul'a gelen, kendisine Gülhane Hastanesi Müdürü ve Mekatib-i Tıbbiye-i Şahane Müfettişi unvanı verilen Prof. Robert Rieder Paşa'nın yanında çalışmaya başlamış, Rieder'in yardımcılığı ve röntgen dairesi şefliğine kadar yükselmiştir.

1903 yılında solkolağası rütbesi ile Edirne Merkez Asker Hastanesi Röntgen Şua şefliğine tayin edilmiştir.

Dr.Rıfat Osman Bey'in Edirne Merkez Asker Hastanesi'nin bahçesinde çekilmiş bir fotoğrafı (17) .
Dr.Rıfat Osman Bey'in Edirne Merkez Asker Hastanesi'nin bahçesinde çekilmiş bir fotoğrafı (17) .

Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı'nda Edirne Merkez Asker Hastanesi'nde büyük hizmetler vermiş olan Dr. Rıfat Osman Bey, mütareke başlangıcında isteği üzerine Haydarpaşa Numune Hastanesi Röntgen mütehassıslığına atanmıştır. Bir süre sonra Edirne'ye dönen Dr. Rıfat Osman Bey, Edirne Memleket Hastanesi Röntgen uzmanı olarak görevini sürdürmüştür (25).

Edirne Merkez Asker Hastanesi'ne atandıktan sonra, bu hastane ile birlikte Selanik ve Manastır asker hastanelerinde de röntgen dairelerini kurmakla görevlendirilmiş olan Dr. Rıfat Osman Bey anılarını anlattığı "Hayatım ve Hatıratım" adlı eserinde bu hastanelere röntgen makinelerinin alınışını şöyle anlatmaktadır:

"Manastır Asker Hastanesi'nde röntgen şua cihazı bulunmamasından dolayı çıkan bir olaydan, Sultan Hamit'in bir hayli üzüldüğünü öğrendim.

Görev yerim olan Edirne Hastanesi'nde de röntgen şua cihazı bulunmayıp, adı geçen yere varışımdan önce buraya atanacağımı anlayarak, Manastır'da çıkan olaydan da faydalanarak, Edirne Hastanesi için röntgen şua makinesi hakkında, Serasker Rıza Paşa'ya resmen bir teklif verdim. Teklifimi resmi makama vermeden önce siyasi ortamı gözettim.

Şöyle ki:

Serasker Rıza Paşa'nın büyük oğlu Süreyya Paşa'nın, beş, altı yaşındaki çocuğu, dadısıyla konakta oynarken, elindeki oyuncağından bir küçük madeni parça koparıp yutar.

Bunun duyulması üzerine dadısı inkâr etmez, yalnız; ben uzakta idim. Çocuğun elinde küçük çiviyi gördüm. Yetişinceye kadar ağzına attı ve yuttu der.

Daire-i Askeriye'nin özel doktoru olan Kemal Cenap Bey, derhal çocuğa bir diyaretik verir. Olayın duyulması üzerine sağlık idaresinin ne kadar kodaman ve kocaman doktorları var ise konağa gelirler. Sultan Abdülhamit Han'ın en güvenilir doktorları gönderilir. On bir gün içinde yüz elli bir çeşit diyaretik ilaç verilir. Çocuğun lazımlığı başında beklenir. Fakat çividen bir eser görülmez.

Nihayet ben, Serasker Paşa'ya Rieder'in bir layihasının verilmesi ve Haydarpaşa pavyonlarından biri hakkında sözlü olarak açıklama yapmak üzere, konağa gitmiş ve Paşa'nın odasına girmiştim.

Henüz selamlayıp iki adım atar atmaz, köşede baş açık, ayakları çıplak, sarı renkli, yol yol çubuklu Hama kumaşından bir entari giymiş olan Serasker Paşa, birden bire doğruldu.

Hah! Allah iyiliğini versin, neredesin yahu diyerek bir çığlık atarak ayağa kalktı.

Ben olduğum yerde durdum ve bir kere arkama baktım. Zira Paşa, Müşirler için parmağını oynatmazken, benim için saygı gösterip, ayağa kalkar mı? Arkamda kimse yok. Anladım ki Paşa bana ayağa kalkmış.

Onun bu halini gören ve en küçüğü albay rütbesinde olan doktorların hepsi de ayağa kalktı. Ben hiç aldırmayarak ilerledim. Paşa'nın dervişçe elini öperek, Rieder'in layihasını ve haritayı, önündeki masaya koydum.

Onları şimdi bırak. Sonra görüşürüz. Gel azıcık gidelim dedi yürüdü.

Ben arkasına takıldım. Odadan çıktık, oda kapısının dışında bekleyen Arap bir ağaya; -Ben hareme gidiyorum. Eğer Paşa selamlıkta ise söyle gelsin emrini verdi.

Elhamra salonlarına benzer bir salondan geçerek bir odaya girdik. Paşa'nın büyük oğlu Süreyya Paşa da odaya geldi. Paşa:

Oğlum! Bu doktoru tanıyor musun? Bu bizim Alman'ın yardımcısı. Ben sana söyleyeceğim, darılırsın diye söylemedim. Bunlarda adamın içini seyreden şu makineden var. Biz ne için muayene ettirmedik. Benim kaç gündür aklımda, dedi, Paşa oturdu. Biz de oturduk. Paşa'nın oğlu bana:

Doktor Bey, Allah eksik etmesin, bir makam sahibi hastası oldu mu, bir takım doktorlar fırsattan yararlanıp hücum ederek insanı şaşırtıyorlar. Benim çocuğumun boğazına on bir gün önce, küçük bir demir parçası kaçmış, dadısı haber verdi. Yalnız, şişelerini göstersem şaşarsın. O ilaçların hepsini çocuğa verse idik, şimdiye kadar ölürdü. Hiçbir şey çıkmadı. Ben bir doktora, bir kere röntgen şua ile muayene olmaz mı dedim.

Hayır! Çocuk büyükçedir göstermez, hem de tehlikelidir dedi. Ben de bir daha sözümü ağzıma almadım. Paşa, oğluna söyleyerek:

Oğlum! Doktorların çoğu eskiden beri dost, onların içinde, sen küçükken seni tedavi edenler var. Şimdi reddetsen gönlü kalır. Ha der geçersin. Şimdi Doktor Rıfat Bey'e soralım, o ne diyecek dedi.

Ben, bir tehlike olmadığını söyledim. Paşa gidip dadısının kucağından çocuğu getirdi. Çocuk radyografi için uygun bir yapıda idi.

Makinemiz taşınır olmadığından, hastaneye hangi gün ve hangi saatte gönderilecek olursa, muayene edebileceğimi ve derhal cevap verileceğini ve Salı, Cuma ve Pazar günleri o makine ile diğer hastaları muayene etmediğimiz için, bugünlerden birinde muayenenin daha rahat olacağını söyledim.

Kesinlikle en küçük bir tehlikenin de olmadığını ekleyerek, odadan hep birlikte çıktık.

Çocuğu getirdiler. Kırk elli santim yani kırk santimetre genişliğinde ve elli santimetre uzunluğunda büyük fotoğraf camı üzerine yatırdım. Çok güzel bir radyografisi, yani boğaz dâhil olduğu halde, kaba bölümlerine kadar, iç organlarının fotoğrafını yaptım.

Eğer kıl kadar bir şey olsa görünecek iken, hiçbir şey yok idi. Dadısına, bir şey görünmediğini söyledim.

Plağı ve hastayı Hoca da gördü. Kusursuz bir de rapor yaptım. Ertesi gün kâğıt üzerinde kartografi almak için bir hizmetlinin gönderilmesini tembih ettim. Ayrıldık, beraber gelen ağa, müjdelik alacağım deyip sevinerek gitti_._

Konakta Serasker Paşa'ya layihanın (Edirne Hastanesi'ne röntgen cihazı alımı hakkında) içeriğini anlattım. Kabul etti. Aynı gün de daireye gelmemi tembih etti, ayrıldım.

Öğlen yemeğinde, babasına açarak işin sağlamlanması için, oğlu Süreyya Paşa'yı da gördüm. O da layihayı elimden alarak:

Çantaya koyalım. Böyle daha sağlam olur. Ben tembih ederim, siz Seryavere başvurunuz dedi. Vaktinde başvurdum. Paşa, karşısında bir iskemleye beni oturttu.

Levazım Reisi Arif Paşa'yı çağırttı. Edirne, Selanik ve Manastır Hastaneleri'ne ait olmak üzere üç takım, Röntgen şua makinesinin benim vereceğim modellere göre, derhal Berlin Sefareti'ne ısmarlamasını tembih etti.

Beni tanımayan Arif Paşa, "Bu lüzumu ve beyin projesiyle alınıp, alınmayacağını, bir kere sıhhiye dairesinden sözlü olarak soralım, sonra havale ederek işe başlayalım, daha uygun olmaz mı? Düşüncelerini söylesinler" dedi.

Serasker cevap olarak:

Canım, bu adam uzman. Zaten başka da yok. Bizim çocuğu da şerbet içmekten bu kurtardı. Yoksa çocuk lazımlık üstünde ölecekti dedi.

O aralık, sıhhiye bilmem hangi şubenin müdürü olan Behçet Paşa içeri girdi. Bu adamın Gülhane Hastanesi sözcüğünün, sinirlerine dokunur olduğunu bilirim. Bizim işi bozacağını derhal kestirdim. Onu görünce Serasker:

İşte Paşa, sor bakalım ne diyecek diye Arif Paşa'ya emir verdi. Arif Paşa anlattı. Behçet Paşa bana yan yan bakarak süzdükten sonra, aramızda şu konuşma geçti.

Behçet Paşa:

Sen nereden uzman oldun?

Ben:

Gülhane Eğitim Hastanesi'nden.

Behçet Paşa:

Belgen var mı?

Ben:

Evet. Hastanelerden ordulara atandığımız zaman rütbemiz yükseldi. Elimize verilen sol kolağalık belgesi üzerinde, "İç Hastalıkları ve Röntgen Şua Uzmanı" yazıldığı gibi, Sıhhiye Dairesi de, bendenizi Edirne Merkez Hastanesi Röntgen Şua Uzmanlığı'na atadı.

Behçet Paşa:

Bunlar yeterli değil, ayrıca uzman olduğunuza dair, sınav yapan kurulun diploması gerekli.

Ben:

Bendenizle beraber, operatör, akıl ve sinir hastalıkları uzmanı olarak atanan arkadaşlarımın da ayrıca diplomalarını, Gülhane'den Rieder Hoca verdi.

Behçet Paşa:

Olamaz, Rieder'in diploması bizce geçerli değildir. O bilir bilmez her kâğıdı imzalar. Bu makinelerden Mekteb-i Tıbbiye'de, Hamidiye Etfal Hastanesi ve Haydarpaşa'da var. Bunlardan birinde sınav verip, diploma alman gerekir. Sonra bu layihayı uygulamaya koyalım. Uzmanlığı bizce bilinmeyen bir adamın sözüyle beş, altı bin lira para harcanmaz.

Ben Serasker'e dönerek:

Behçet Paşa hazretlerinin, geleneğe uygun ve fakat bendeniz hakkında, doğru olmayan görüşlerine karşı konuşmama izin verir misiniz? Dedim. Behçet Paşa bir şey söylemek istedi. Serasker, derhal sözünü keserek:

— Behçet Paşa! Dur bakalım. Bak, deminden beri her iki tarafı ses çıkarmayarak dinledik. Şimdi doktor bir şey yaptı ki, Rieder'in yardımcılığına çok yakıştırdım. Bunları güzel yetiştirmiş. Çünkü siz, bir noktaya kadar haklı olarak söylediniz. O da size doğruca cevaplar verdi. Fakat bir şey söylediniz ki, orada biraz hududu aştın. İşte doktor o hududu işaret ederek benden, cevap vermek için izin istedi. Dur bakalım ( ı ile m'yi Paşa burada uzattı). Ne diyeceksin bana! Haydi, ne diyeceksin?

Ben:

Eğer Cemil Paşa'ya başvurulursa size anlatacaktır ki, Yunan Savaşı'nda röntgen şuasını ilk defa olarak cerrahlıkta uygulanan, Osmanlı ve Türk tabibi hatta daha öğrenci olduğumuz halde, bendeniz ile arkadaşım merhum Esat Feyzi Bey'dir. Onun Mekteb-i Tıbbiye'de kullandığı makine ise, halen önemli bir tamire muhtaçtır. Eğer çalışmış da olsa, uzmanı benim çırağımdır. Hamidiye Hastanesi'ndeki makine ise kusursuz olarak çalışmakta. Fakat oradaki uzman da bizden yetişti. Benim çırağım. Haydarpaşa Hastanesi'ndeki makine ise, hastaneler tipinde olmayıp, okullara ait cinsten bir şeydir ve sakattır. Uzmanı olan kişi de uzman olmayıp, o ad altında oraya sığınmış ve o suretle ordulara gitmekten kurtarılmıştır.

Şimdi Efendim izin veriniz, nerede görülmüş ki öğrenci hocasını sınava çeksin?

Serasker kahkaha ile gülmeye başladı ve "Hey, daha neler işiteceğiz. Bu, keyifli kaçtı. Vallahi Rıfat bu sözünü ben de beğendim" dedi.

Behçet Paşa:

Serasker Paşa, kuzum Paşam ayaklarınızı öpeyim böyle söylemeyiniz. Bunlar yüz bulurlar. İşin ciddi tarafı şakaya karışır dedi.

Serasker cevabında:

Hayır, hayır olarak pek güzel söyledi. Dur bakalım, Dr. Rıfat Efendi'nin daha söyleyeceği var mı?"

Ben:

Hayır Serasker Paşa hazretleri, yalnız diyeceğim ki bendeniz takımın projesini ayrıntıları ile Fransızca ve Türkçe yazıp sunarım. Berlin'e göndererek güvenilir bir fabrikanın mühendisliğine gösterirler. Eğer, bir hatta ve kusurum varsa, o zaman meydana çıkar. Özellikle bunlar toplar tüfekler gibi hesapla, model ile yapılmış fabrikalarda hazır dururlar. Hangi modeli isterseniz alırsınız.

Hastanelere lazım olan gücü, 25 amper ve 120 volt gücünde ve 50 sm şerareli olanlardır. Bu güç halen ne büyük bir röntgen şua makinesine gereken niceliktir efendim! Ayrıca arz edecek açıklama kalmamıştır. Eğer ısmarlanacak ise hemen listesini, biraz önceki emrinize uyarak, Arif Paşa Hazretlerine, Türkçe ve Fransızca olarak vereyim.

Serasker, Arif Paşa'ya:

Ne dersin Paşam.

Arif Paşa:

Pekâlâ, olur efendim.

Behçet Paşa:

O halde tıbbi araçları doğrudan doğruya levazım dairesi alacak. Sıhhiye dairesinin görüşü sorulmayacak demektir.

Arif Paşa:

Görüşünüzü sorduk. Pek de olumlu bir cevap vermediniz. Şimdi listeyi alıp, sefaret aracı ile fabrikaya sorarız. Bakınız şu makinelerin yokluğu yüzünden ordu, yabancılara karşı, Manastır'da rezil oldu. Aslında, vaktiyle alıp göndermediklerinden dolayı sizin daire sorumludur. Aslında bizim şu adama teşekkür etmemiz gerekir sanırım.

Arif Paşa ile birlikte odadan çıktık ve levazım reisliği odasına giderek listeyi yazdım ve Bavyera'da Kemkenç şehrinde Makeskol Fabrikası'nın, yani Gülhane takımlarını yapanın adresini vererek ayrıldım. Tekrar Serasker Paşa'nın odasına giderek:

Serasker'e:

Efendim emriniz gereği listeyi verdim. Bendeniz Edirne'ye hareket edebilir miyim, başka bir emriniz var mı? Çünkü kanunlar gitmemizi istiyor dedim.

Fabrikadan alınacak cevabı beklemek üzere, on beş gün İstanbul'da kalacağıma dair, Merkez Komutanlığı'ndan belge alarak bana verdiler. Ben de evime geldim.

Seraskerlik Levazım Dairesi sekreterlerinden dostum olan bir kişiye, konuyu yakından izlemesini söyledim.

Ben, Serasker Paşa'nın odasından R.9 Nisan 1320/M.22 Nisan 1904 tarihinde çıkmıştım. 12 Nisan'da bu dostum tarafından getirilen haberde, Behçet Paşa tarafından gelen büyük bir müdahaleden dolayı, konudan tamamen habersiz beş doktordan oluşan bir komisyon kurularak, onların verecekleri rapordan sonra, bir kurulun Almanya'ya gidip makineleri satın almaları kararı verildiği anlaşıldı.

Bu hususta başarımı isteyen Topkapı Sarayı Muhafızı Rıza Paşa'ya gittim.

Rıza Paşa, Topkapı Sarayı ve civarına nezaret ve orada bulunan ve Yıldız'daki ikinci fırkaya bağlı askeri birliğe kısmen kumanda eder; ferik rütbesinde bir kimse olup, Bursalıdır. Gülhane Hastanesi kendi bölgesi içinde olduğundan, bize sık sık uğrardı. Hafiyeliğinden söz edilirdi. Biz hayrını görmedik. Benden fotoğraf öğrenmiştir. Hatta bazen fazla şeyler söylerdim. Merakla dinlerdi.

Konunun başlangıcını bildiği için, ona, haber aldığım sonucu söyledim. Bana:

Seni Padişahın özel kaleminde insaf sahibi bir adama götüreceğim. Anlat. O bu işi yapar dedi.

Bir arabaya binerek gittik. İkinci Müsahip Nadir Ağa'nın yanına çıktık. Bu Afrika yadigârı, beni iyi şekilde kabul etti. İzin alarak konuyu uzun uzadıya, Manastır'ı da hesaba katarak anlattım.

Uzanıp yazı masasından bir kartvizit aldı. Üstüne: Edirne Selanik ve Manastır Hastaneleri'ne gerekli olan üç takım röntgen şua makinelerinin, Doktor Rıfat Osman Bey'in yüksek makamınıza verdiği projelere göre, acele olarak Almanya'dan satın alınıp, getirilmesine, Padişah emri çıktığını arz ile şeref duyarım efendim diye yazdı.

Resmi makamında, bu kartın Serasker Paşa'ya verilmesini tembih etti. Teşekkür ederek ayrıldık. Derhal Serasker Paşa'ya gittim.

Beni görünce her halde sıkıldı. Fakat kartviziti alır almaz bir geniş nefes aldı. Hemen Arif Paşa'yı çağırtarak:

Komisyon hepsi cicos! (kartı göstererek) geçen gün ki karar gereğince sen hemen siparişi ver. Behçet Paşa'ya da söyle, işi uzatmasın dedi.

Bana da:

—Oğlum! Ağa hazretlerine selam söyle. Ellerinden öperim. Derhal sipariş verildi. İnşallah iki, üç aya kalmaz hepsi gelir. Sen de selametle Edirne'ye git. Sonucu bekle dedi. Teşekkür ettim çıktım. Anladım ki, bu kere işim oldu (26)."

1904 yılının Ekim ayında ısmarlanan makineler gelir. Önce Selanik, sonra Manastır, en sonra da R.1322/M.1906–07 yılının sonlarında Edirne hastanesine röntgen makinesi kurulur (25).

Sonuç olarak; Edirne-Selanik-Manastır Asker Hastaneleri'nin radyoloji bölümleri Dr. Rıfat Osman tarafından kurulmuştur. Bu hastanelere röntgen makinelerinin alınması Dr. Rıfat Osman Bey sayesinde gerçekleşmiştir. Bu makineleri kullanacak kişiler de Dr. Rıfat Osman tarafından yetiştirilmişlerdir. Rıfat Osman Bey, Manastır ve Selanik'te sadece asker hastanesinde çalışmakla kalmamış belediye hastanesinde de çalışarak, bilimsel ve idari yönden iyileştirmeler yapmıştır. Bu hizmetinden dolayı da adı geçen vilayet valilerinin yazıları üzerine kendisine beşinci rütbe Mecidiye nişanı verilmiştir (25).

Kaynaklar:

  1. Kazancıgil R. 1362-1920 Yılları Arasında Edirne İlindeki Sağlık Kurumları ve Bu Kurumlarda Çalışan Personel. Doktora Tezi, İstanbul, Eren Bas. 1981; 44–46
  2. Gökçe N, Karlıkaya E. Edirne Merkez Asker Hastanesi,"Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi",C:18, Sayı:2, Haziran-2001, s:143
  3. Edirne gazetesi 4. Rabiulahir 1307 /R.16. Teşrinisani 1305 /M. 28 Kasım 1889,Sene: 10, No: 481
  4. Kazancıgil R. Ahmet Badi Efendi, Riyaz-ı Belde-i Edirne. C:1, İstanbul, Acar Matbaası, 2000. S:259, 260, Edirne Valiliği Yayınları No:13
  5. Tosyavizade R O. Edirne Rehnüması, Edirne, Vilayet Matbaası,1920 : 63-88
  6. Kazancıgil R, Gökçe N. Bilal E. Edirne'nin Sağlık ve Sosyal Yardım Tarihi (1361-2008) Cilt:I, Trakya Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları No:96,İstanbul, 2009, s:111-126
  7. Gökçe N. Sultan II. Bayezid Darüşşifası'ndan Sonra Cumhuriyet Dönemine Kadar Edirne'de Kurulan Hastaneler "I. Edirne Tıp Tarihi Günleri Bildirileri", Edirne Trakya Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları No:42, 2001, s:92
  8. Edirne gazetesi; 1. Rabiulevvel 1316/R.8 Temmuz. 314/M.20 Temmuz 1898, Sene:19, No:960,
  9. Koku R. E, Akbay M,A. Aşçı Dede'nin Hatıraları, İstanbul, İstanbul Ansiklopedisi Kütüphanesi, no:3,1960, s:104
  10. 1901 yılı Edirne Vilayet Salnamesi,s: 689,690
  11. Tosyavizade R.O. "Edirne'de 25 sene", Rıfat Osman Beyin basılmamış eseri.
  12. Milli Gazete, 26 Mart 1925
  13. Noyan A. Memleketimizde Salgın Hastalıklar_,_ "İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası", 1963, Sayı:26, s: 72-82
  14. http// www.hulusibehcet.net/behhayat.htn. (Erişim: 5.6.2011)
  15. Şerbetçi E. Dr. Rıfat Osman'ın Anı Defteri, "Asklepios", Ocak-Şubat-Mart 2004, No:4,s:67
  16. Dr. Ratip Kazancıgil'in koleksiyonunda yer alan 16 Kasım 1916 /Edirne yazılı ve Başhekim Tosyavizade imzalı (Dr. Rıfat Osman Bey'e ait) fotoğrafın arkasındaki yazı.
  17. Dr. Rıfat Osman Bey'in basılmamış anı defteri.
  18. Erden F. Türk Hekimleri Biyografisi, İstanbul, Çituri Biraderleri Basımevi,1948,
  19. Özbay K. ,Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri C:3, 2. Kitap, İstanbul, Yörük Basımevi, 1981,s: 121,122–201,202
  20. H.1310/M.1892-93 yılı Selanik Vilayeti Salnamesi, Sayı:11, s:62,63
  21. http://www.devletarsivleri.gov.tr/katalog/ erişim: 1 Temmuz 2011
  22. Eren İ. Yugoslavya'daki Türk Sağlık Kuruluşları, I.Türk Tıp Tarihi Kongresi Bildirileri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1992, s:23–24
  23. Sarınay Y, Yankulouski Ş. Osmanlı Yönetiminde Makedonya, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, No:74, İstanbul,2005,s:47
  24. H.1314/M.1896–97 yılı Manastır Vilayet Salnamesi; s:91,92
  25. Çulpan C. Tosyavîzâde Dr. Rıfat Osman 1874–1933 Hayatı ve Eserleri, İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü Neşriyatından Sayı:57, İstanbul, 1959, s:8–20
  26. Tosyavizade Dr. Rıfat Osman, Hayatım ve Hatıratım, Çev: Ratip Kazancıgil, GATA Basımevi, Ankara, 1998,s:104–115 21