Tosyavizade Dr.Rıfat Osman Beyin Kaleminden Edirne Bozahane ve Kahvehaneleri

EdirneDr. Rıfat Osman
Güncelleme:

Tosyavizade Dr. Rıfat Osman Bey,18 Şubat 1874’te İstanbul, Üsküdar’da doğmuştur. İlk eğitimine 1880 yılında Selimiye İptidai Mektebi’nde başlamış, “Paşakapısı Rüştiye-i Askeriyesi” Paşakapısı Askeri Orta Okulu ve Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirdikten sonra, Mekâtib-i Tıbbiye-i Şahane’ye girerek, 1899’da yüzbaşı rütbesiyle mezun olmuştur.

Prof. Dr. Robert Reider Paşa’nın yanında asistan olarak çalışıp, röntgen uzmanı olan Dr.Rıfat Osman Bey, 1904’te Sol kolağası rütbesi ile Edirne Merkez Asker Hastanesi Röntgen Şua şefliğine tayin edilerek Edirne’ye gelmiştir.

1933 yılında Edirne’de vefat eden Dr. Rıfat Osman Bey, çok yönlü bir hekimdir. Aynı zamanda ressam ve mimardır. Edirne Halk Eğitim Merkezi olarak kullanılan binanın hem mimarı hem mühendisidir. Edirne Sarayı’nın planını çizmiştir.

Restore

Tosyavizade Dr.Rıfat Osman Bey (1874 İstanbul- 1933 Edirne)
Tosyavizade Dr.Rıfat Osman Bey (1874 İstanbul- 1933 Edirne)

O; fotoğrafçıdır, yazardır, tarihçidir, kütüphanecidir, müzecidir.

Edirne Rehnüması, Edirne Sarayı, Edirne Tarihi, Edirne Evkaf Tarihi gibi eserleri ve Edirne ile ilgili çok sayıda makaleleri bulunmaktadır. Makalelerinde Edirne’nin kültürü ve sosyal yaşantısı hakkında geniş bilgiler vermektedir1.

Ölümünün 80. yılı anısına: Tosyavizade Dr. Rıfat Osman'ın kaleminden Edirne
Ölümünün 80. yılı anısına: Tosyavizade Dr. Rıfat Osman'ın kaleminden Edirne

Kahvehane, boza ve meyhanelerin anlatıldığı çalışması, İstanbul Belediye Mecmuası yıl: VII, Şubat 1931, 78/6 sayıda, “Memleketimizin Tarihinde Mükeyyifata Bir Bakış KAHVEHANELER” adlı ve 24.Xll.1930/EDİRNE tarih ile yayınlanmıştır.

Bu makalenin girişinde; Dr. Rıfat Osman Bey, 16. yüzyıl sonlarına doğru (H.978/ M.1570) kahvenin memleketimize girdiğini, hızla yayılan kahve içme alışkanlığının sosyal hayatımızdaki etkilerini ve kahvehaneleri meydana getirmiş olduğunu, Osmanlı Sarayı’na kahvenin ilk kez Sultan II. Selim zamanında, o günlerin adetleri gereği panzehir hizmeti için girdiğini belirtir. Makalenin İstanbul’la birlikte Edirne Bozahane ve Kahvehanelerine de yer verilmiştir.

Bozahaneler:

  • Kahvehaneler açılmadan önce, halk nerelerde vakit geçiriyordu?
  • Günün yorgunluğunu, stresini atarak nerelerde rahatlıyordu?

Sorularına cevap arayan Rıfat Osman; bir ihtiyaç, sebep ve ilgi olmadıkça bu gibi yerlerin meydana gelmeyeceği, halkın bu yerlere ilgi göstererek gittiğini yazar ve Bozahaneler hakkında da şunları anlatır:

“Bozahaneler, Gayri Müslimlerin idare ettikleri bu dükkânlar iki kısımdan ibaret olup, ön taraflarında uzun mangallarda etler, köfteler pişirilerek satılır ve her mevsimde adi boza bulunur; arka taraflarında ise şarap ve Arnavut Bozası denilen- sofuların yasakladıkları, boza gibi darı ile yapılan bir çeşit yatıştırıcı, teskin edici içki satılırdı.

Edirne’de yaptığım incelemeler ve araştırmalar sonucunda öğrenebildiğime göre, kahvehaneler kurulmadan önce Müslümanların meyhaneye gitmeleri yasak edilmiş ancak, onlar, Kaleiçi’nde Eski Kapan ve Kale dışında şimdiki Tahmis mevkii civarındaki bozahanelere giderlermiş.”

Rıfat Osman Bey, yazısında, “40 dükkân, 105 neferdir, Tekirdağ darısından beyaz süt gibi boza yaparlar ki, çok katı olur, bir damla akmaz” diyerek Evliya Çelebi’nin İstanbul, bozacı esnafı hakkındaki görüşlerine de yer verdikten sonra, “Çamça” denilen tahtadan yapılmış ağzı dibinden daha dar, kulplu ve 50 dirhemlik (standart 1 dirhem = 3.207 g, 160g) bir boza ölçüsünden bahseder. Buna benzeyen Edirne’de yapılan iki tahta kap olduğunu; birincisinin “Kubuz” olup, 150 dirhemlik (480 g) kulplu silindir kupa, diğerinin ise aynı hacimde fakat yassı bir şekilde “Gotra” denilen askerlere mahsus su kabı olduğunu yazar.

Rıfat Osman Bey, makalesinde boza, bozahaneler hakkında bilgi verirken , “1900-1901 senelerinde Almanya’dan tahsilden dönen Gülhane Serîriyyât2 Hastanesi hocalarından Professör Reider Paşanın müderris muavini (doçenti) olarak tayin edilen Süleyman Numan Paşanın dahiliye servisinde yatan ve özellikle midelerinden rahatsız ve beslenmesi gerekli olan veremli hastalara boza içirerek önemli sonuçlar elde ettiğine dair yazdığı bir makaleyi Almanya’da tıbbi gazetede yayınlamış” olduğunu da söylemektedir.

Kahvehaneler:

İstanbul’da, meyhaneler, kahvehaneler, bozahanelerin özellikle bekar odalarının3 bulunduğu semtlerde yayıldığını yazan Rıfat Osman Bey, Avcı Sultan Mehmet döneminde Edirne’de kahvehanelere “Koltuk”, meyhanelere “Germealtı” ve bozahanelere “Köfteci” veya “Köftehor” diyorlardı. Günümüzde de argoda kullanılan bu kelimelerin, Edirne argosunun o devrine ait olduğunu yazmaktadır.

Rıfat Osman Bey; kahvehaneleri, sadece büyüklere, ileri gelenlere, ait özel yerler olmayıp, halkın da gittiği yerler olarak tanımlar. Vezirler, ulema (alimler) ve asilzadelerin teşkil ettikleri aristokrat sınıfı, buralara gitmeyip, evlerinde özel toplantılar yaparak vakit geçirir, bunların dışındaki halkın günün yorgunluğunu atmak, bir fincan kahve içmek için kahvehanelere gittiklerini, diğer bir kısmının ise, ikinci meskeni gibi olduğunu, evlerine gitmeyerek zamanlarını burada geçirdiğini yazmaktadır.

Sultan IV. Murat’ın kahve, tütün, içki yasağından da bahsederek, o devirde kahve ve tütün uğruna çok kimselerin hayatlarını kaybettiklerini yazmaktadır.

İçki ve tütün yasağının Edirne’de uygulandığını, H.1047 / M.1637 tarihinde Edirne’ye gelen Bostancıbaşı tarafından halka ilan edildiğini, ve bu yüzden Tahmis6 Kahyası Abdülkadir Ağanın öldürülmüş olduğunu, 1076 kahvehanenin kapatıldığını, hatta; “Ağa, buraya kaptan paşa karışır” hikayesi de bu sırada, Edirne’de meydana gelmiş olduğunu yazarak hikayeyi şöyle anlatır:

“Salaş ve eski zamanlarda, Yalı Kahvesi denilen, nehir kenarındaki kahvehanelerden birine Bostancıbaşı girer ve demlenen birkaç tiryakiye tesadüf eder. Durumun önemini anlayan tiryakiler, Tunca Nehri’ne atlayarak; “Ağa, deryaya kaptan paşa karışır” diye, bağırıp af dilerler ve başlarını kurtarırlar .”

Kahvehanelerde Kullanılan Mimari

Rıfat Osman Bey; “Türkler yaptıkları binalarda daima sabit bir tip takip etmişlerdir. Dini mimaride ve mesela camilerin, medreselerin yapılarını değişmeyen bir şekil ve nizamla yaptıkları gibi, han, hamam, sebil ve halkın ileri gelenlerinin yaptırdığı binalarda da sabit bir örnekten ayrılmamışlardır” demektedir.

Restore

Tosyavizade Dr.Rıfat Osman Bey (1931)
Tosyavizade Dr.Rıfat Osman Bey (1931)

Rıfat Osman Bey, H.1090 /M.1679 - H.1240/M.1824 tarihleri arasında geçen 170 senelik bir zaman içersinde İstanbul, Edirne, Selanik, Manastır, Serez’de yapılmış olan kahvehaneleri ziyaret ederek incelemelerde bulunmuştur. Bu incelemeleri sonuncunda kahvehanelerin kullanım şekilleri ve mimari tarzları hakkında şu bilgileri vermektedir.

“Kahvehanenin dış kapısından kare veya dikdörtgen şeklinde ve binanın büyüklüğüne göre, büyük veya küçük bir alana girilir. Buraya “orta – meydan” diyorlar. Bunun 2, 3 veya 4 tarafını “Kaplamalık” veya sedir, kerevet (tahta sedir) denilen 80-90 cm. yüksekliğinde oturma yerleri çeviriyor.

Selanik’le, Karaferye’de gördüğüm 2 kahvehanenin yapılış tarihleri her halde Barok tarzının başlamasından daha öncesine aitti. Kapılarından girilince 3 x 4 cm. genişliğinde ayakkabı çıkaracak bir pabuçluk vardır. Bundan sonra 20-30 cm. yüksekliğinde tahta döşeli meydana geçiliyordu. Bu meydanın etrafında bir köy evinin konuk odası (misafir odası) gibi 25-30 cm. yüksekliğinde ve 80 cm. derinliğinde kerevetler vardı. Bunların arka taraflarında ev ocaklarına tamamen benzeri bir ocak ve yanlarında, duvar içinde kapaklı dolaplar yerleştirilmiştir.

Ocağın bulunduğu köşenin karşısındaki köşede de iki basamaklı, dar bir merdivenle çıkan ve camilerde büyükler için ayrılmış olan yere benzeyen etrafı parmaklıklı ve kerevetli 20-25 kişilik bir Baş sedir vardır.

İstanbul ve çevresi de dâhil olduğu halde, Rumeli’nin pek çok yerlerinde köşe denilen bu özel yere “Başsedir” ve bazen “Sedirlik” de diyorlardı.

Bu özel köşe sedirlerinin kahvehane müdavimlerinin imtiyazlı ihtiyarlarına, hocalara, hatırlı zorbalar ve yardakçılarına aittir. Cahillerin burada oturmalarına katiyen müsaade edilmezdi. Hatta kahvehanelerde cahillerin yüksek sesle konuşmalarına izin verilmezdi

Baş sedirin yakınında ve kerevetin bitiminde önünde bir post bulunan birkaç gözlü bir ceviz çekmece vardır. Başucunda da toplu bir saat. Burası ekseriya yaşlı ve hatta tiryaki kahvecinin yeridir. Kahvehane mahalle kahvesi sınıfından ise, bu adamlar imam, muhtar kadar o mahallenin işlerinde nüfuz ve söz sahibi olan aittir.

Eğer kahve, Esnaf Kahvesi ise, yüzde doksan esnafın büyüğüne aittir.

Bu kahveci babaların yerleri yanında, bütün kahve takımlarını alan bir tezgâh bulunur. Bu eski kahvehanelerde alcıdan yapılmış, süslemeli başlıklı ve yaşmaklı bir zarif ocak vardır.

Bunun sağ ve solunda duvarın içine yapılmış etrafı kabartma alçı nakışlı raflar bulunur ki isimleri “Delik”tir. Taslar (fincanlar) ve zarflar (fincan kılıfları) sıralanmışlardır. Başsedir müdavimlerinin tas ve zarfları, ayrı bir yerde korunup, diğer müşterilere verilmez. Deliklerin yakınında, darca ve yüksek ve duvar içine oturtulmuş tahta kapılı dolaplarda eskiden kullanılan çubuklar ve sonra marpuçlar konulmuştur.

Kahvehanelerin bazılarında tezgâhın yakınında son senelerde tıraş ve sair berber takımlarını ihtiva eden dolap, masa ve birde berberlere mahsus koltuk ve ya iskemle bulunur. Bu berberler yakın zamana kadar cilt hastalıkları, yara tedavi ettikleri gibi, sünnetçilikte de mütehassıs idiler.

Kahvehanelerin yerleri mermer veya taş döşeli idi. Bu konuda kahvecileri, hükümet zorunlu tutuyormuş. Kahvehanelerin duvarlarında, kandil deliği denilen, küçük yerler yapılmış olup, petrol lambalarının icat edilip kullanılmadan önce kandil veya mumların buralarda yakıldığı ve is kokularının dışarı çıkması için ince bir havalandırma bacası da yapıldığı görülmüştür.”

Rıfat Osman Bey, kahvehanelerin mimarisinden bahsederken, Edirne'deki kahvehanelere de değinerek, Edirne Şer’iye Mahkemesi’nin H.1172/M.1759 tarihli kayıt defterlerinde İstanbul’dan gönderilen emirden de söz etmektedir.

Bu emirde; kahvehane, bozahane, fırın, kasap, şekerci, bakkal, halviyat7 dükkânlarının zeminleri taş döşemeli olmaları gerekirken, her yerde bunu yerine getirip, dükkânların zeminlerine taş döşemedikleri için esnafı, dükkânlarının zeminlerini taş döşemeye zorunlu tutulmaları istenmiş. Esnafın, bu yerleri mermer veya kayadan döşemelerinin gerekli olduğu bildirilmiştir.

Dr. Rıfat Osman tarafından çizilmiş olan kahvehane projeleri... İşaretler: “M” Meydan,  “H”Havuz, “K” Kerevet, “ O” Ocak, “S” Baş sedir, “B” Bahçe
Dr. Rıfat Osman tarafından çizilmiş olan kahvehane projeleri... İşaretler: “M” Meydan, “H”Havuz, “K” Kerevet, “ O” Ocak, “S” Baş sedir, “B” Bahçe

Edirne Kahvehaneleri:

1-Edirne’de “Kaleiçi” semtinde “Manyas Kapısı’nda “Kapa Kahvesi” 1 buçuk asır evvel inşa edilmiştir. H.1321/M.1903 Kaleiçi yangınında yanmıştır. Alçı üzerine geometrik şekillerde kâşi8 parçalarıyla tezyin edilmiş (süslenmiş) zarif bir ocağı vardır. Baş sedirin tavanı da enfes bir eserdir.

2- Edirne- Aktar Hacı Halil Mahallesi’nde “Karaküfeciler9 Kahvesi”. Bu mahalle, tapakhaneler civarında olup, H.1321/M.1903 yangınında tamamen yanmıştır. Bu kahvehanenin mermer havuzu ile süslü ve işlenmiş tavanı güzel eserlerdendi.

3-Edirne’nin güneybatısında “Çörek Köy Kahvehanesi” H.1152/M.1740 tarihinde yapılmıştır.

4-Edirne – Kafeskapı Caddesi’nde 1703 tarihinde yaptırılmış olan kahvehanenin, baş sedir tavanı nadir ve nefis eserlerdendir. H.1330/M.1912 da yanmıştır. 35-40 sene önce meyhaneye çevrilmiştir.

5-İstanbul- Üsküdar’da Selimiye’de “Han Kahvesi” ismi ile tanınan kahve. Adı geçen han III. Sultan Selim zamanında yaptırılmıştır. İçinde Üsküdar Çatmaları adıyla ünlü kumaşlar dokunurdu.

Yukarıda da görüldüğü gibi Rıfat Osman Bey, Edirne ve anılarında vatanım diye bahsettiği İstanbul’un Üsküdar semtindeki kahvehanelerden de örnekler vermiştir.

Ne yazık ki Rıfat Osman Bey’in yazdığı mimari özellikleri bulunan bu kahveler günümüzde kalmamıştır.

Notlar


  1. Kazancıgil R,Gökçe N; Tosyavizade Dr.Rıfat Osman’ın Kaleminden Edirne ,Edirne,2013,s:13,14, - Kazancıgil R, Tosyavizade Dr.Rıfat Osman, Hayatım ve Hatıratım, Ankara,1998,s:10-13
  2. Serîriyyât: Hekim yetişeceklerin hasta başında ders gördükleri, hasta bakılan yer.
  3. Bekar odası: Bekarların, taşradan gelen işçilerin kaldığı oda
  4. Tahmis: Kahve kavrulup satılan yer.
  5. Halviyat: Helvacı
  6. Kâşi: İran’ın Kâşan şehrinde yapılan bir çeşit çini, çini fayans.
  7. Karaküfeci: Köpek derisi toplayanlardır.